Sümerler : İlk Yazılı Hukuk ve İlk Aşk Şarkısı’na Sahip Medeniyet

Sümerler : İlk Yazılı Hukuk ve İlk Aşk Şarkısı’na Sahip Medeniyet

Sümerler ; İlk ahlaki değerler, ilk aşk şarkısı, ilk yazılı hukuk kuralları onlara ait. Mimarlığın, matematik ve astronominin temellerini de onlar atmış. Yazılı hukukun kurallarını koymuşlar. Geniş bir edebiyat anlayışları, destanları ve mitolojileri var. Sümerolog “Muazzez İlmiye Çığ”, bu verilere bakıp “tarih sümer’de başladı” diyor. Ve yeni kitabıyla ortaya atacağı yeni iddianın ipuçlarını veriyor.

Uygarlık tarihinin mimarları için pek çok “adres” verilebilir. Ama yazılı belgeler, “Sümerler” diyor. Uygarlık tarihini, daha net deyişle tarihi Sümer’den başlatıyor. Neden mi! Bundan 6 bin yıl önce Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bereketli topraklarda yaşayan Sümerler, önce bataklıkları kurutup şehirler kurdular. Sonra bu şehirleri surlarla çevirdiler. Kanallar, barajlar ve bentlerle selleri önlediler, tarımı geliştirdiler. Tekerleği tarımda kullandılar, daha da önemlisi çivi yazısını icat ettiler. Üstelik, ilk yazılı kanunlar, ilk takvim, ilk matematik, ilk astronomi bilgileri de Sümerler’e ait.

 

Bu kadar da değil. Uygarlık tarihinin mimarları Sümerler yaşamlarına dair hemen hemen her şeyi kilden yaptıkları tabletlere kaydedip, arşivlerde ve kütüphanelerde sakladılar. 19.yüzyıl ortalarında Mezopotamya tepelerinde yapılan kazılarda çıkartılan tabletlerdeki yazılar, uzun süren eziyetli çalışmalar sonunda deşifre edildi. Tabletler, çoktan unutulmuş bir medeniyetin içinde bir kültürün doğuşunun hikayesini anlatıyordu.

O tabletleri elden geçiren… Okuyan… Tasnif eden… Kısacası Sümerler’in olağanüstü uygarlık serüvenini gün ışığına çıkaranlardan biri Muazzez İlmiye Çığ’dı. Türkiye’nin öncü, dünyanın da sayılı Sümerologlarından biri olan Muazzez İlmiye Çığ, hayatını buna adadı. Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış on binlerce tableti temizleyip, sınıflandırıp numaralandırdı. 74 bin tabletten oluşan çivi yazılı belgeler arşivini oluşturdu. 7 bin tabletin kopyasını yapıp katalog halinde yayımladı.

Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ,  hem Sümerler’i hem de kendi serüvenini anlattı

SORU:

Sümerler Mezopotamya’ya nereden gelmişler?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Orta Asya’dan gelmiş olabilecekleri söylendi. Hatta bir Fransızca kitapta Sümerlerin Orta Asya’dan gelmiş olabileceği, dillerinin Ural-Altay dilleri grubundan olmuş olabileceği yazıldı. Atatürk de okuyor bu kitabı ve bu satırların yanına ‘ÖNEMLİ’ diye bir not düşüyor. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi kurulunca, orada Asuroloji yerine bölümün adını Sümeroloji koyduruyor. Önce Asurlar’ın sonra Sümerler’in dili çözüldü. Çünkü onların dili Sami dildi, yani Araplar’ın dili gibi Akadça kökünden. Sonra adamlar dediler ki, Sümerler’in dili hiçbir dile benzemiyor ve nereden geldikleri belli değil. Şimdi genel olarak Batı’da düşünce bu. Ama ben yaptığım çalışma ile Sümerler’in Orta Asya’dan oraya geldiğini gösterdim. Ural Altay dillerinde Japonca’da ve Korece’de kökleri ve anlamları aynı olan bin kadar kelime var… Daha sonra, bazı araştırmacılar, buldukları bu kökleri, M.Ö. 7000’e kadar götürdüler. Ve bu kelimelerin içinde yarı yarıya Sümerler’in kullandığı kelimeler bulundu. Bunlar tarımla, hayvancılıkla, tekstille ilgili kelimeler. Yani Orta Asya’da o zaman bunlar var ve Sümerler de bunlarla birlikte gelmişler.

Daha sonra matematik, astronomi ve yazıyı buluyorlar. Türkmenistan’da bir taş buldular, onu da M.Ö. 6000 yılına götürüyorlar, üzerinde Sümerlerin ilkyazı işaretlerinden bazılarını buldular…”

Sümer’in üretken ve özgür kadınları

“Sümerler genellikle tek eşliler. Evlilikler, hakim karşısında, kadın ve erkeğin şahitleri huzurunda gerçekleşiyor ve belgeleniyor. Eğer tarafların evlilikle ilgili şartları varsa onlar da kaydediliyor. Evlilik sırasında kadın, kadınlık görevini yapamayacak bir haldeyse, koca, karısının izniyle bir başka kadın alabiliyor. Ama o, ikinci kadın oluyor ve karısı istemezse onu sokağa attırabiliyor. İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan bir anlaşma metninde, kadın diyor ki: ‘Ben şu isimli kadını kendime kardeş, kocama karı olarak aldım.

Eğer kocam beni boşarsa, ben onu da alıp götürürüm’. Kadın boşanmak isterse kocasını mahkemeye verebiliyor ve tazminat da alabiliyor. Kadınlar ticaret yapabiliyor, kefil olabiliyor, tek başlarına tanık olabiliyorlar. Ebelerin tümü kadın. Kadın doktorlar var, zaten sağlığın koruyucusu da tanrıçalar. Kâtipler arasında az sayıda kadın bulunsa da, bazı şehirlerde dokumacılığı idare edenlerin tümü kadın. İpliğin yapılması, boyanması, kumaşın dokunup teslim edilmesine dek her şeyi kadınlar yapıyor. Müfettişler de kadın.

Ekonomi tarıma dayalı

Sümerler Mezopotamya’ya geldikten sonra tarım ve hayvancılığa başlamışlar. Buğday, arpa ekmişler, meyve sebze yetiştirmişler. Buğdaydan un yapıp çok çeşitli ekmekler üretmiş, arpadan bira yapmışlar. Artan tahılları ihraç etmişler. Hayvanların tüylerini eğirip, tezgâhta dokuyup kumaş yapmışlar. Sadece bir mabette 1500 tezgâh varmış.

Sütten yağ ve peynir üretmişler. Ayrıca susam yağı yapmışlar. Tarım ürünlerini satıp, dışarıdan kıymetli taş, altın, gümüş alıp onları işlemiş ve tekrar dışarıya satmışlar. Çömlek atölyeleri kurmuşlar.

Sümerler ekonomik yaşamlarını çok düzgün olarak kayıtlara geçirmişler: Çömleğin ne kadar büyüklükte olacağı, kaç kişi tarafından, ne kadar sürede yapılacağı… Dokuma tezgâhında kaç kişinin çalışacağı, kullanılacak kumaşın miktarı ve o işin ne kadar zamanda yapıldığı…

Ürünler satış ve dağıtım için mabetlerde toplanmış, satışlar kontrollü olarak oradan yapılmış. Gümüş ve bakır para olarak kullanılmış, arpa karşılığı da alım satım yapılmış.

Sümerler ‘de Tarihteki “ilk”ler

Amerikalı Sümerolog Samuel NoahKramer, 1956 yılında yazdığı ‘Tarih Sümer’de Başlar’ adlı kitabında, Sümerler’in insanlık tarihine kattığı ‘ilk’leri anlatmış. Hukukta, edebiyatta, tarımda, mimarlıkta, matematikte, astronomide ve daha pek çok alandaki gelişmişliği gözler önüne sermiş.

İlk “okullar”
İlk “soğuk savaş”
İlk “iki meclisli kongre”
İlk “vergi indirimi”
İlk ecza rehberi
İlk ahlaki değerler
İlk atasözleri, ilk “deyiş”ler
İlk hayvan hikayeleri
İlk edebi tartışmalar
İlk tufan
İlk yeniden doğuş
İlk şövalye
İlk edebi alıntı: Gılgamış destanı
İlk aşk şarkısı
İlk kütüphane kataloğu
İlk altın çağ
Çiftçiler için ilk takvim
Cennet kavramının ilk kullanımı “Gündelik iş” kavramının ilk uygulaması

 

SORU:

Sümerler’de gündelik hayat, örgütlenme nasıl?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Muazzam bir örgütlenme var tabii. Şehirler yapmışlar, tarlalar var. Bentler, barajlar, kanallar yapmışlar. O kanalları hem tarım hem ulaşım için kullanmışlar. Ulaşımda kanalları kim, nasıl kullanacak ayrıca şartları var. Yani her şeyi düzenlemişler. Bu kanallardan bazıları yelkenliyle, bazıları kürekle geçiyor. Bazıları da kıyıdan halatlarla çekiliyor.”

SORU:

Tapınakları var, onları nasıl kullanıyorlar?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Her tanrıya ev yapmışlar. Nasıl insanların evi var, tanrıların da evi olması lazım. Tapınakları tanrı evi olarak yapıyorlar, tanrıları heykel olarak koyuyorlar. Perdelerle ayırıyorlar. Önlerine masa koydukları tanrılarına yiyecek getiriyorlar. Tanrıların ellerini leğenlerin içine ibrikle su dökerek yıkıyor, havluyla kuruluyorlar. Leğenlerin, ibriklerin altından olanları varmış. Ancak mezarlarda rastlanabilir bunlara. Amaçları, bu mabetlerde tanrıları eğlendirmek. Çünkü eğer tanrılar eğlenirse, keyiflenirse, insanlara zararları olmayacak. Tanrılar eğer kızarsa, afet veriyor. Sel oluyor, fırtına kopuyor. Yani, insanlar günah işledi de, tanrılar ceza verdi diye bir şey yok orada. Günah mefhumu yok.

 

SORU:

Tapınakların içinde okul da var mıydı?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Okullar ilk çağlarda yalnız okur yazar yetiştirmek ve ekonomide kayıt tutmak amaçlı. Daha sonra bilim adamı yetiştiren okullar da oluyor. Orada yetişenler okullarda okunacak kitapları hazırlıyor, başka şehirlerdeki okullara gönderiyorlar. Ayrıca bir de akademinin yetiştirdiği insanlar var; şiirler, ilahiler, destanlar, ağıtlar, efsaneler yazmışlar. Bunları yazanlar sanatçılar. Bu eserler çeşitli yerlerde kütüphanelere konuyor. Kütüphanelerde tasnifler yapmış, kilden etiketler hazırlayıp, iplerle raflara asmışlar. Arşivleri de var; mabetlerde, saraylarda yapılanlar, vergiler, gelen hediyeler günlük olarak yazılmış. Günlükler toplanmış, haftalıklar, aylıklar, yıllıklar istatistik olarak ortaya çıkmış. Hakim ve yargıçların verdiği kararları küp içine koyarak saklamışlar. Ayrıca hukuki belgeler ve anlaşmalar var. İlk kanunu da zaten 4 bin yıl önce Sümerler yapmıştı.”

Sümerler ‘de Atasözleri

  • Zamanını boşa geçirdin ne işe yaradı?
  • Madem ki biliyorsun, neden öğretmiyorsun?
  • Çok yiyen uyuyamaz.
  • Açık ağıza sinek girer.
  • Kalpte olan düşmanlık getirmez, dildir düşman eden.
  • Bir kez yalan söylersen, doğruyu söylesen de inanılmaz.
  • Yürürken ayağını sıkı bas.
  • Arkadaşlık bir gün sürer, akrabalık sona dektir.
  • İyi giyinen kimsenin önünde herkes eğilir.
  • Köpeksiz köyde tilki bekçidir.
  • Gümüşü olan mutlu olabilir, arpası olan mutlu olabilir, hiçbir şeyi olmayan rahat uyur.
  • Bey gibi yaparsan köle gibi yaşarsın, köle gibi yaparsan bey gibi yaşarsın.
  • Baharatın hiçbiri kadın kadar güzel kokmaz.
  • Öleceğiz harcayalım, uzun yaşayacağız biriktirelim.

 

SORU:

Bugün kullandığımız takvimi Sümerler’in bulduğu doğru mu?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Evet, ay, saatler. Yalnız onlar bizim iki saati bir saat olarak kullanıyorlar. Günü 12 saat olarak yapmışlar. 60 tabanlı sayı bulmuşlar. Dereceler için son derece önemli. Hesaplar 60 tabana göre yapılmış.Bir saatin 60 dakikadan, bir dakikanın 60 saniyeden oluşması ya da dairede 360 derece olması gibi… Geometri ve cebirin ilk formüllerini ortaya koyan Sümerler’in matematik bilgileri, günümüz mate-matiğinin temeli olarak kabul edilir. Matematik, astronomi biliyorlar. Burçları biliyorlar. Bütün burçların adlarını aynen devam ediyoruz. Kepler’e kadar bilinen ilk beş gezegeni Sümerler keşfetmişti.”

SORU:

Anadolu’da Sümerler’e dair herhangi bir eser kalıntısı var mı?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Hayır, Anadolu’ya hiç çıkmamışlar, gelmemişler.”

 

SORU:

Sümeroloji’yi siz o zaman nasıl keşfedip seçtiniz, nereden aklınıza geldi?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Biz iki arkadaşız ve Eskişehir gibi güzel bir yerde öğretmeniz. İkimiz de biraz kaçıktık tabii. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açıldı, öğretmenleri de bir kereliğine kabul etmeye kalktılar. Biz ondan yararlanıp, kalktık gittik. Gözü kapalı iki kız… Ben Fransızca istiyordum. Fakat bölümler doldu dediler…”

SORU:

Bazen tesadüfler çok güzel sonuçlar yaratabiliyor.

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Evet, benim hayatımda çok güzel tesadüfler oldu. İki arkadaş Ankara’ya gittik, para yok, pul yok, ışıksız, sobasız bir oda. Şubat’ın 15’i. Ankara’nın soğuğu. Ocağımız yok, yemeğimiz yok. Bir aşçıya abone olduk, o bize akşamları yemek getiriyor, bir yemeği ikimiz yiyoruz. Aradan üç ay geçti, bize yatılı olma imkânı çıktı. Ondan sonra öğretmenlikten ayrılıp üniversiteye bağlandık. Okulu bitirince hocalar üniversitede kalmamızı istediler. Biz, müzeye gideceğiz dedik. 1940 yılında müzeye girdim. Bugüne kadar her gün “iyi ki müzeye gittim” diye şükrediyorum. Bugün yaptığım bütün işleri müzede çalışmama borçluyum.”

SORU:

Nasıl bir çalışma hayatınız oldu?

Reklamsız gezinti için

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Tabletler çıkmıştı, müzede öylece duruyordu. Orada da bizim çok değerli hocalarımız vardı. Onlarla birlikte tabletler üzerinde çalışmaya başladık. Arkadaşım Hatice Kızıl’la birlikte bu tabletlerin arşivlenmesi gerektiğine karar verdik ve emekli oluncaya kadar bu işi bitirmemiz şart dedik. 1972’de emekli olduktan sonra da evden sürdürdüm çalışmalarımı. 18 kitap yazdım.”

SORU:

Yeni bir kitap var mı?

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ:

“Şimdi bağlantıları konu alan bir kitap yapıyorum. Bağlantılardan öyle bir şey çıkıyor ki, Sümerler Türkler’in bir kolu, başka çare yok! Türkler daha önceden vardı ve dağıldılar. Ben o dağılmayı tufan hikayesine bağlıyorum. Orta Asya’da muazzam taşkınlıklar olmuş. Türklerin yaşadığı ova deniz haline gelmiş. Oradan Aral dolmuş, Hazar’a akmış, Hazar taşmış, Anadolu’nun doğusuna kadar bu bir tufan olayı. Ben o tufan olayının Türkler’de hikayesi var mı diye baktım, tıpatıp, Sümer hikayesine benzeyen hikayeler buldum. Tufan hikayesini Sümerler, Gılgamış destanında yazmışlar. Oradan Tevrat’a, Tevrat’tan Kuran’a geçiyor. Türkler bir bütündü; o tufanda ölenler öldü, kalanlar dört bir tarafa kollar halinde dağıldılar. Sümerler de o kollardan biri. Sümerler diyor ki, ‘vaktiyle tek dilde konuşuyorduk, sonra tanrı kızdı bizim dillerimizi ayırdı’. Evet, 40 lehçeye ayrıldı gerçekten. Bu Türkler’de var sadece. Gittikleri yerlerin diline göre değiştiriyorlar dillerini. Türkmenistan’a, Özbekistan’a gidenler önce anlamasalar da kısa bir süre sonra kolayca anlamaya başlıyorlar, çünkü kökleri aynı. Tabii bana karşı çıkacaklar da olacaktır ama bu konuda açılacak bir tartışma iyi olur, tekrar üzerine bir şeyler katabilirler.”

 

Tartışmaya Katıl

Reklamsız gezinti için

İlanları Karşılaştır

Karşılaştır