Selçuklular : Türkleri batıya taşıyan uygarlık

Selçuklular : Türkleri batıya taşıyan uygarlık

Osmanlı’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kökleri onlara uzanıyor… Bıraktıkları eserler bizi bize anlatıyor… Ama biz onları yeterince tanımıyorduk, konuşmuyorduk, çünkü bilmiyorduk… Bugüne kadar. Çünkü “Anadolu selçuklu uygarlığı projesi” çok önemli bir çalışma ile öykülerini ve günümüze miras bıraktıkları eserleri ortaya çıkardı.

 

Selçuklular Anadolu’nun en huzurlu dönemine ışık tuttu

Dünyanın hiçbir köşesinde, Anadolu topraklarında olduğu kadar zengin bir ‘uygarlıklar havuzu’ yok. Tarih öncesinden bugüne, Anadolu, onlarca büyük ve sayısız küçük uygarlık / krallık / imparatorluğa ev sahibi oldu. Müzelerimiz, onlardan bize miras eserlerle dolu.

Kimisi, Çatalhöyük gibi ‘insanlık tarihinin ilk izlerini’ bugüne taşıyor. Kimisi, ‘Anadolu’daki Roma dönemini’ anlatıyor. Tümünü bir arada düşündüğümüzde de ortaya benzersiz bir tablo çıkıyor. Belki müzelerimiz, New York, Londra, Paris ya da Petersburg müzeleriyle aynı kulvarda görünmüyor. Oysa, o benzersiz özelliğiyle hepsinin önüne geçiyor. Anadolu müzeleri, bir yerlerden çalınmış ya da taşınmış eserleri değil ‘kendi topraklarına ait eserleri’ buluşturuyor. Özellikle son yıllardaki müzecilik hamlesiyle Anadolu’dan çalınmış ya da taşınmış eserler de geri getiriliyor. Ve tarihi miras her geçen gün daha da zenginleşiyor.

 ‘Anadolu Selçuklu Uygarlığı Projesi’

İşte o hamlelerden biri. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayesinde yürütülen proje tamamlandı. Günümüzün 49 il ve 110 ilçesini kapsayan bir coğrafyada kurulmuş Anadolu Selçuklu şehirleri tarandı. O şehirlerdeki hanlar, kervansaraylar, hastaneler, medreseler, camiler, türbeler, saray ve köşklerin durumu tespit edildi. Bir bakıma Anadolu Selçuklu uygarlığının envanteri çıkartıldı. Ve o envanter, Türkiye’de ilk kez 1000 sayfalık 2 ciltlik bir albümde toplandı. Albüm, sadece yapıları tanıtmıyor. Hem onlar ve hem de saha çalışmasının toplamı ile Anadolu Selçuklu Dönemi’nin sosyal, kültürel yapısını da anlatıyor. Doğrusu, anlatılanlar o dönemi neden bilmek gerektiğini gösteriyor.

 

Asya’dan ejderhaları ile geldiler

Selçuklular, sadece kendilerinin değil, Anadolu’nun ve hatta bugün Orta Doğu diye adlandırılan coğrafyanın kaderini tümüyle etkiledi, değiştirdi. Yepyeni bir kültürle gelmiş ve yepyeni kültürlerle tanışmışlardı. Projeyi yürüten bilim insanlarına göre, bu süreç dayatmacı değil barışçı uzlaşmacı bir alışveriş olmuştu. Selçuklular, aslında kadının toplumdaki varlığını yadsımayan, Anadolu için bile ileri sayılabilecek bir kadın anlayışına sahipti. Kadınlar, toplumun etkin üyeleriydi. Dahası, kadınlar görkemli yapılar inşa edecek kadar üretkendi.

Selçuklular’ın geçmişinde göçebelik vardı. Bu yüzden, örneğin hayvancılıkta çok gelişmişlerdi. Ancak, Anadolu’da yerleştikleri şehirlerde, kısa sürede pekçok kalıcı eser/yapı inşa ettiler. Şehrin mimari tekniğinden yararlanırken, yapıları Asya’dan hatıra figürlerle zenginleştirdiler. Örneğin, sarayları ya da hanları o zamana kadar hiç rastlanmayan ejderha figürleriyle süslediler. Çünkü yanlarında, Asya’nın koruyucu/kollayıcı ejder figürleriyle gelmişlerdi. Ejderin simgelediği inanışlara, kısa sürede İslam kültürü de katıldı. Ve Selçuklular yeni bir uygarlığın temelini attı.

Nasreddin Hoca’nın “memleketi”

Tarihçilere göre, Asya’dan göç eden kollardan bazıları kuzeyden Avrupa’ya geçmiş ve giderken yanlarında vebayı, o korkunç salgını götürmüştü. Veba korkusu, Avrupa Rönesansını geciktirmiş ve kıtayı Orta Çağ karanlığına sürüklemişti.

Selçuklular ise, yanlarında hoşgörüyü getirmişti. Kanıtı da, bugün bile hoşgörü dediğimizde aklımıza gelenlerin, o dönemin isimleri olmasıydı: Mevlana, Yunus Emre, Nasreddin Hoca… Ve daha niceleri!

Anadolu, onlarla birlikte, belki hiç olmadığı kadar huzurlu bir dönem yaşamıştı. Huzur, beraberinde ticaret kolaylığını getiriyordu. Yani ekonomik ve toplumsal gelişmeyi. Selçuklular, savaş korkusu olmadan seyahat edebilen tüccar kafileleri için başka kolaylıklar da düşünmüştü. Örneğin, neredeyse bugünkü Türkiye’yi kapsayan bir coğrafyada sayısız kervansaray inşa edilmişti. Tüccarlar, o kervansaraylarda birkaç gün para vermeden konaklama imkanına sahipti. Kervansaraylarda atlarını tımar edecek, kendilerinin de hastalıklarını iyileştirecek sağlıkçılar olurdu. Dahası, Selçuklular gerçekte bir “kara toplumu” oldukları halde deniz ticaretinin de geliştiğini görmüş ve Alanya civarına tersane bile kurmuşlardı. Bütün bu kara ve deniz trafiği, hem ekonomik anlamda zenginlik yaratıyordu hem de kültürel çeşitlilik sağlıyordu. Muhtemelen bu yüzden, Anadolu destanlarının önemli bölümü Selçuklu döneminde yaratılmıştı.

Reklamsız gezinti için

Ne yazık ki, sadece 300 yıl kadar sürmüştü bu dönem. Anadolu Selçuklu uygarlığının sonunu, Moğol akını getirmişti. Bazı yorumcuların Selçuklu ile karıştırdığı Moğol egemenliği altındaki “son dönem” Selçukluların yarattığı huzur ve hoşgörüyü paramparça ederek geçti. Anadolu kimbilir kaçıncı kez kargaşaya ve şiddete boyun eğdi. 1308 yılında, son sultan II. Mesud’un ölümüyle, Anadolu Selçuklu Devleti tarihe karıştı. Ardında muhteşem bir mimari varlık ve belki de yeni yeni tanıyacağımız zengin bir kültür bırakarak.

Tartışmaya Katıl

Reklamsız gezinti için

İlanları Karşılaştır

Karşılaştır