Nefertiti adının anlamı “güzellik geliyor”
Nefertiti adının anlamı “güzellik geliyor”… Doğrusu pek uygun bir isim. Ne de olsa nefertiti, sadece çağının değil bütün çağların en güzel kadınlarından biri.
Tarih gelişi güzel seçilmiş değil. 6 Aralık 1912 günü, büstü Tel Amama kentindeki kazıda bulunmuştu. Bulan, Alman arkeolog Ludvig Borchardt’dı. Tahmin edileceği üzere, Borchardt, arkeoloji camiasını heyecana boğan o eseri ülkesine götürmüştü. Nefertiti, o günden bu yana, Berlin Müzesi’nde ziyaretçileriyle buluştu. 2009’da ise Neues Museum’a taşındı. Kalkerden yapılmış büst öylesine “canlı” ve etkiliydi ki, 100 yıldır en çok kopyalanan arkeolojik eser oldu. Her kopyasında, karşısındakini o “mesafeli” bakışlarıyla süzdü. Yaşarken olduğu gibi, gücünü hissettirdi.
Gerçekten de çok güçlü bir kraliçeydi Nefertiti. Hatta, onun için, eski Mısır’ın ilk güçlü hükümdarı bile denebilirdi. Çünkü eşi Firavun 4. Amonhotep ile aynı düzeyde sayılıyordu. Firavunun verdiği cezaları verme, yapması gerekenleri yapma yetkisi vardı. Bu, Mısır halkının hiç hoşuna gitmiyordu. Huzursuzluk dalga dalga yayılıyordu. Ancak huzursuzluğun tek nedeni, Nefertiti’nin gücü, yetkileri değildi.
Toplumu sarsan büyük değişimin ‘mimarı’ olduğuna ilişkin kanaatti. Nefertiti’nin, hakkında kesin ve net bulgular olmasa da, Asyalı bir Prenses olduğu sanılıyor. Asıl adı Tadukhepa’ydı. Mısır’a gelin geldiğinde Nefertiti adını almıştı. Ancak sadece o değil, Firavun eşi de adını değiştirmişti.
4. Amonhotep, Akhenathon olmuştu. Ve bu, bir isim değişikliğinden çok daha fazlası demekti. Firavun, antik Mısır tanrılarını bırakmış ve ‘tek tanrıya’ inanmaya başlamıştı. Bu yeni dinde erkekler sünnet oluyordu. Tapınağa girmeden önce eller ve ayaklar yıkanıyordu. Domuz eti yemek günahtı. Gökyüzünde olduğu düşünülen bir tanrıya dua edilip tapılıyordu. MÖ 14. yüzyıldı. Yani henüz Musa ve aynı sarayı paylaşacağı II. Ramses doğmamıştı.
Tek tanrılı din, başta güçlerini kaybeden din adamları olmak üzere toplumda huzursuzluğu yol açmıştı. Suçlayan parmaklar da hep, Asya’dan çıkıp gelen Nefertiti’ye yöneliyordu.
Nefertiti’nin 11 yılda 5 doğum yapması, ancak çocukların hepsinin de kız olması, bir başka suçlama nedeniydi. Nefertiti bir kadın olarak Firavun’la aynı güce sahip olmakla kalmayacak, sonrasında tahta bir kadın mı oturacaktı yoksa! Akhenathon’un tanrısı yüzünden heykelleri, kuralları ortadan kaldırılan Mısır tanrıları gazaba gelmeyecek miydi?
Bütün bunlardan nasıl kurtulabileceklerdi?
Soruların yanıtını, bir salgın hastalık verdi. Önce beş kızlarından dördü hayatını kaybetti. Ardından Firavun Akhenathon. Mısırlıların hiç şüphesi yoktu: Bu, tanrıların öfkesinden başka bir şey değildi. Tanrılar, Firavun ve çocuklarını hayattan kopartmıştı. Peki ya Nefertiti? Kısa bir süre sonra o da öldü. Kayıtlar, ölümünün nedenini yazmıyordu. Yüzyıllar boyunca da, salgından başka ihtimal görülmemişti. Ama 21. yüzyıl bu konuda bir vaatle geldi!
Luxor’daki Krallar Vadisi’ndeki kazılarda, 2002 yılında bir mezar dikkatleri üzerine çekti. Mezarda 2 kadın ve 1 erkek mumyası vardı. İlginç olan, kadın mumyalarından birinin elleri arasında kraliyet asası tutmasıydı. Kolunda da yalnızca firavunların ve kraliçelerin taktığı bir kolluk vardı. Arkeoloji dünyası, bir kez daha ayağa kalktı. Mumya, çok büyük bir ihtimalle kraliçe Nefertiti’ye aitti. Ve eğer gerçekten, Krallar Vadisi’ndeki mezarda bulunan Nefertiti ise, ölümünün esrarı da çözülüyordu. Çünkü, mumya, başına aldığı sert bir darbeyle ölmüş bir kadına aitti!
Tarihin, çok az bilinen ama bilindiği kadarıyla tek tanrılı dinler inancında ilk adımların atıldığı bir dönemi, böyle bitmiş olmalıydı. Nefertiti, önce eşi Firavun Akhenaton’u kaybetmiş ve sonrasında bir suikaste uğramıştı. Onların ölümüyle antik Mısır, çok tanrılı inanışa geri dönmüştü.
Aralık 2012’de, Berlin çok farklı bir kutlamaya ev sahipliği yapacak. Büstünün bulunuşunun 100. yıldönümünde gelmiş geçmiş tüm çağların en güzel ve güçlü kadınlarından biri anılacak.