Harem Dairesi : Topkapı Sarayının Saklı İncisi

Harem Dairesi hem bir ‘eğitim merkezi’ idi.  Hem de bir ‘hizmet mabedi’ idi. Ama en nihayetinde padişah’ın ‘evi’ idi.

 

İnsan hep bilinmeyene ilgi duyuyor, gizli olanı merak ediyor. Bu yanıbaşımızda olanlar için de, tarihin gizemli derinliklerinde olmuş olanlar için de geçerli. Hep daha fazlasını bilmek, açılmamış sandıkları açmak, kilitli kapıların ardındakileri

görmek istiyoruz. Ancak, tarihin tozlu sayfaları ne kadar bulanıksa, o sayfalarda yazanlar hakkında üretilen spekülasyonlar da o denli fazla oluyor. Bunun en iyi örneklerinden biri de Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesi. Namı diğer Darüssaade. Burası, Padişah’ın özel alanı olduğu için içeride olanlar sır gibi saklanır, yaşananlar dışarıya anlatılmazmış. Böyle olunca da, hem o dönem, hem şimdi hakkında en çok rivayet üretilen yer olmuş. Biz şimdi, rivayetlere değil, harem hakkındaki gerçeklere bakalım.

Harem sözcüğü

Arapçada, gizlilik, kapanmak anlamlarına gelen ‘harim’ sözcüğünden türetilmiş. Topkapı Sarayı’nda bulunan ve sultanların aileleri ile birlikte yaşadığı Harem Dairesi, 16. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar çeşitli dönemlerin mimari üslup özelliklerini yansıtması sebebiyle mimarlık tarihi açısından son derece önemli bir kompleks olmuş. Günümüze ulaşabilen İslam saraylarındaki benzerleri arasında bu açıdan öne çıkan Harem Dairesi, Topkapı Saray’ındaki ikinci avlunun içinde ve arka bahçelerinin üzerine kurulmuş, yüzyıllar içinde genişlemiş. Daire, saraydaki selamlıktan ve yönetim işlevlerinin gerçekleştiği diğer avlulardan yüksek duvarlarla ayrılarak özenle gizlenmiş.

Burada, üç yüzden fazla oda, dokuz hamam, iki camii, bir hastane, koğuşlar ve çamaşırlık bulunuyor. Günümüze ulaşan son biçimini, uzun bir zamana yayılan tadilatlar ve ilaveler sonucu alan Harem Dairesi’nin genel yapısını, birbiri ardına sıralanan avlular şeklinde özetleyebiliriz. Bu avlular ile ayrılan kapı girişleri sonrasında koğuşlar, odalar, köşk ve hizmet binaları yer alır. Saray kadınlarının bulunduğu asıl Harem bölümünü, girişteki Harem Ağaları bölümünden ayıran kapıya Hümayun Kapısı; Cümle Kapısı ya da Saltanat Kapısı denir. Saltanat Kapısı, Harem’in üç ana bölümünün bağlandığı nöbet yerine açılır. Nöbet yerinin yan duvarları, Harem’deki ünlü servili çini panoyla kaplıdır. Kubbeli ve kemerli açık bir sahanlık olan nöbet yerinin solundaki kapı Cariye Koridoru ile Cariyeler ve Kadınefendiler Taşlığına, ortadaki kapı Valide Taşlığı’na, sağdaki kapı ise Altın Yol ile Padişah Dairesi’ne bağlanır.

Cariyeler ve Kadınefendiler Taşlığı

Harem’in en küçük avlusudur. 16. yüzyıl ortalarında, Harem Ağaları taşlığı ile birlikte yapılmıştır. Revaklar arkasında; hamam, çamaşır yıkama çeşmesi, çamaşırhane, mutfak ve cariyelerin kullandıkları hizmet mekânları ile Kadınefendi daireleri vardır.

Haremde; padişahın annesi, eşleri, çocukları, cariyeler ve hadım ağalar yaşardı. İçeride canlı bir hayat vardı. Kırım, Rusya ve Çerkezistan’dan getirilen cariyeler, sarayda eğitim alır ve saraya hizmet ederdi. Cariyeler dokuz yıllık hizmetten sonra ‘Itıkname’ denilen özgürlük belgeleri ile güzel bir çeyiz alarak saraydan ayrılabilirlerdi.

Haremin eğitim merkezi olması en önemli özelliklerinden biri belki de. Müziğe yeteneği olan kadınlar Türk müziği aletlerini çalmayı öğrenip, özel günlerde icra ediyor hatta içlerinden Leyla Saz ve Dilhayat Kalfa gibi, günümüzde Türk müziğinin önemli bestecileri sayılan isimler çıkıyor.

Yabancıların buraya girmesi yasak ama bu yasağı delen tek bir kişi var: İngiliz elçi Thomas Daloom. II. Beyazıd döneminde Kraliçe Elizabeth’in hediye ettiği bir orgu teslim etmek ve kurmak üzere Harem’e girebilen bu elçinin haremin içini gören ‘tek’ misafir olduğu söyleniyor. Harem dairesinde dokuz büyük hamam var. Hepsi, kalitesine bugün bile ulaşılamayan müthiş bir su tesisatına sahip. Ayrıca her odada sıcak ve soğuk su muslukları bulunuyor.

Harem Dairesi pek çok ‘kapı’dan oluşuyor.

Gardırop kapısı gibi görünen kapılar çoğu kez avlulara, başka odalara açılıyor. Bu, güvenlikle ilgili bir mimari detay. Ağalar Camisi’ne bakan duvardaki pencereler ise ‘hikayesi olan’ bir ayrıntı. Kadınlar bu pencerelerden imamı izleyip namaz kılarmış. Haremle ilgili bir başka ilginç ayrıntı da şu. Burası çok büyük ve kalabalık bir yer olmasına rağmen, sanki bir tek kişi yaşamıyormuşçasına sessiz. Haremde bağırarak konuşmak ayıplanan bir durum. Ne yapılırsa yapılsın sessiz yapılıyor, hatta çoğu zaman kaş göz işaretiyle.

Harem’deki tüm eşyalar çok değerli. Hemen hepsi incelikli bir sanatın ürünü. Mesela, 1520’lerden kalma bir aynanın arkasında Pers dilinde bir şiir var. Bakanın aynayla bütünleşeceği söyleniyor.

Topkapı Sarayı Harem Dairesi, üzerine sayısız kitap yazılmış, pek çok filme ilham vermiş bir yer. Bütün o savaşlar, antlaşmalar, alınıp verilen toprakların yanında, insan galiba tarihin hep en incelikli noktalarına bakmak istiyor. Padişah’ın da, nihayetinde bir insan olduğunu bilmek, yemek yediği gümüş kapları görmek, bastığı mermer taşlardan yürümek, tarihi anlamlandırmakta bir nebze yardımcı oluyor. Topkapı Sarayı Harem Dairesi, işte bu yüzden çekiciliğini hep koruyor.

 

Harem Dairesi Neden Kuruldu?

Bu kadar büyük bir Harem Dairesi Osmanlı Dönemi’nde ilk kez Topkapı Sarayı’nda yapıldı. Harem’in Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulmasının başlıca nedeni güvenlikti. Fatih Sultan Mehmet’e kadar Osmanlı padişahlarının evlenecekleri kişilerde ‘Müslüman olma’ özelliği aradıkları söylenemez. Bu kişiler sarayda yaşamaya başladıktan sonra Müslüman olur, gelenekleri ‘sonradan’ öğrenebilirdi. Fatih, bunun güvenli olmadığını düşünmüş, sultanların saray içinde uzun sürecek bir eğitim alan kişilerden seçilmesinin daha doğru olacağına karar vermiştir.

 

Haremin Başında Kim Vardı?

Kızlar Ağası adı verilen hadım edilmiş bir erkek. Kızlar Ağası sadece padişahtan ve sadrazamdan emir alırdı. Genellikle Mısır’da yetiştirilmiş bir Arap olurdu. Harem’in iç bölümlerinden ise Haznedar Usta sorumluydu.

Cariyelerin isimleri nasıl verilirdi?

Cariyeler, karakterleri veya fiziki görünüşleri göz önünde bulundurularak isimlendirilirlerdi. Kimi zaman padişah tarafından da verilebilen bu isimlerin herkes tarafından bellenmesi ve unutulmaması için ilk zamanlarda bir kâğıda yazılı olarak iğne ile göğüslerine iliştirilirdi. Verilen isimler genellikle Farsça idi. Çeşm-i Ferâh, Hoşnevâ, Handerû, Ruhisâr, Neş’eyâb ve Nergizedâ gibi.

Haremi hangi padişah niçin kaldırdı?

Sultan Vahdettin, çağın artık değişmesiyle beraber Harem Dairesi’ni kapatma kararı aldı ve uyguladı. Haremde yaşayanlara hayatlarını devam ettirebilmeleri için imkanlar sağlandı.

Reklamsız gezinti için

Kapısında “Allah’ım bize de hayırlı kapılar aç” yazıyor

Haremin hiç bilinmeyen yönlerinin gerçeğe uygun olarak anlatıldığı ‘Padişahın Evi: Topkapı Sarayı Harem -i Hümayunu Sergisi’, 13 Haziran’da Topkapı Sarayı Müzesi Has Ahırlar Sergi Salonu’nda açıldı. 15 Ekim’e dek sürecek sergide 270 parça eser sergileniyor. 19’uncu yüzyıla ait ‘Sofra Örtüsü’, 18’inci yüzyılın sonu  19’uncu yüzyılın başına ait ‘Altın Kahve Sitil Askısı’, 19’uncu yüzyıla ait ‘Kahve Sitil Örtüsü’, 19’uncu yüzyıla ait ‘Mineli Gümüş Kahve İbriği’, 19’uncu yüzyıla ait ‘Murassa Altın Fincan Zarfı’, 18’inci yüzyıla ait ‘Tombak Kapaklı Sahan’, 18’inci yüzyıl sonu  19’uncu yüzyıl başına ait ‘Murassa Altın Sakızlık’, 19’uncu yüzyıla ait ‘Altın Şerbet Kupası’, 14’üncü yüzyıla ait ‘Seladon Tabak’, 16. yüzyılın sonuna ait ‘Mücevherli Kâse’ye kadar birçok eser sergide ziyaretçileri bekliyor. Girişteki yazıyı okumadan geçmeyin, orada cariyelerin ağzından, “Allah’ım bize de hayırlı kapılar aç” yazıyor.

Tartışmaya Katıl

Reklamsız gezinti için

İlanları Karşılaştır

Karşılaştır