Dolmabahçe Sarayı Tarihi

Dolmabahçe Sarayı Tarihi

Dolmabahçe Sarayı’nın bugün bulunduğu alan, bundan dört yüzyıl öncesine kadar Osmanlı Kaptan-ı Derya’sının gemileri demirlediği, Boğaziçi’nin büyük bir koyu idi. Geleneksel denizcilik törenlerinin yapıldığı bu koy zamanla bir bataklık hâline geldi. 17. yüzyılda doldurulmaya başlanan koy, padişahların dinlenme ve eğlenceleri için düzenlenen bir “hasbahçe”ye (hadayik-hassâ) dönüştürüldü. Bu bahçede çeşitli dönemlerde yapılan köşkler ve kasırlar topluluğu, uzun süre “Beşiktaş Sahil Sarayı” adıyla anıldı.

Dolmabahçe’nin yapım emrini ilk ve kullanan padişah I. Abdülmecid

18. yüzyılın ikinci yarısına doğru, Türk mimarisinde Batı tesirleri görülmeye başlanmış ve “Türk Rokokosu” denilen süsleme şekli, gene Batı tesiri altında kalarak yapılan barok tarzı köşk, kasır ve sebillerde kendini göstermeye başlamıştır. Sultan III. Selim, Boğaziçi’nde Batı tarzında ilk binaları inşa ettiren padişahtır. Mimar Melling’e Beşiktaş Sarayı’nda bir kasır yaptırmış, lüzum gördüğü diğer yapıları da genişlettirmiştir. Sultan II. Mahmut, Topkapı Sahilsarayı’ndan başka, Beylerbeyi ve Çırağan bahçelerinde Batı tarzında iki büyük saray yaptırmıştır. Bu devirlerde Yeni Saray (Topkapı Sarayı) fiilen olmasa bile, terkedilmiş sayılırdı. Beylerbeyi’ndeki saray, Ortaköy’deki mermer sütunlu Çırağan, eski Beşiktaş Sarayı ile Dolmabahçe’deki kasırlar II. Mahmut’un mevsimlere göre değişen ikametgâhlarıydı. Sultan Abdülmecit de babası gibi “Yeni Saray”a fazla itibar etmemekteydi, orada yalnızca kış mevsiminde birkaç ay kalıyordu. Kırkı aşkın çocuğunun neredeyse tamamı Boğaziçi saraylarında dünyaya gelmiştir.

 

Sarayın, İstanbul Boğazı’na olan cephesi

Sultan Abdülmecit, eski Beşiktaş Sarayı’nda bir süre oturduktan sonra, şimdiye kadar tercih edilen klasik saraylar yerine, ikamet, sayfiye, misafir kabul ve ağırlama, devlet işlerini yürütme amacıyla, Avrupâî plan ve üslupta bir sarayın inşâ edilmesine karar verdi. Abdülmecit, diğer şehzadeler gibi iyi bir eğitim görmemesine rağmen, modern fikirlere sahip bir idâreciydi. Batı müziğini ve Batı üslubuyla yaşamayı seven padişah, anlaşabilecek kadar da Fransızca biliyordu. Sarayı yaptırırken, “Kötülük ve çirkinlikler burada yasaktır, burada sadece güzel olan şeyler bulunsun.” dediği rivâyet edilir.

Günümüzdeki Dolmabahçe Sarayı’nın yerinde bulunan köşklerin yıkımına, 200 yıl kadar önce denizden kazanılmış toprağın tekrar ortaya çıkarılması için kesin olarak hangi tarihte başladığına dâir bir bilgi yoktur. 1842’de eski sarayın hâlâ yerinde olduğu ve bu tarihten sonra yeni sarayın inşâsına başlandığı tahmin edilmektedir. Bununla birlikte bu tarihlerde inşaat arazisinin genişletilmesi için çevredeki tarla ve mezarlıkların satın alınarak istimlak edildiği belirtilir. İnşaatın tamamlanma tarihi Hakkında çeşitli kaynaklar değişik tarihler vermektedir. Ancak, 1853 yılı sonunda sarayı gezen Fransız bir ziyaretçinin anlattıklarından, sarayın hâlen süslemelerinin yapılmakta olduğunu, mobilyaların ise henüz yerleştirilmemiş olduğunu öğrenmekteyiz.

Mabeyin Dairesi önündeki Has Bahçe’de yer alan havuz

Sultan I. Abdülmecit tarafından yaptırılan Dolmabahçe Sarayı’nın cephesi, İstanbul Boğazı’nın Avrupa kıyısında 600 metre boyunca uzanmaktadır. Avrupa mimarî üsluplarının karışımı olan eklektik bir uslûpta, Ermeni mimarlar Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından 1843-1855 yılları arasında inşâ edilmiştir. 1855 yılında tamamıyla bitirilen Dolmabahçe Sarayı’nın açılış töreni Rus İmparatorluğu ile 30 Mart 1856’da imzalanan Paris Antlaşması’ndan sonra olmuştur. Hicrî 7 Şevval 1272, milâdî 11 Haziran 1856 tarihli Ceride-î Havâdis gazetesinde, sarayın 7 Haziran 1856’da resmen açıldığı haberi verilmiştir.

Sultan Abdülmecit döneminde üç milyon kese altın tutan sarayın mâliyeti, Mâliye Hazinesi’ne aktarılınca, zor durumda kalan maliye, aylıkları, ay başı yerine ay ortalarında, sonraları da 3-4 ayda bir ödemek durumunda kalmıştır. Sultan Abdülmecit, 5.000.000 altına mâl olan Dolmabahçe Sarayı’nda sadece 5 yıl yaşayabilmiştir.

Osmanlı Imparatorluğu’nu ekonomik anlamda tam bir iflas hâlinde devralan Sultan Abdülaziz devrinde 5.320 kişinin hizmet verdiği sarayın yıllık masrafı 2.000.000 sterlini bulmaktaydı. Sultan Abdülaziz, kardeşi Sultan Abdülmecit kadar Batı hayranı değildi. Mütevâzı bir hayat tarzını tercih eden padişahın pehlivan güreşleri ile horoz dövüşlerine merakı vardı.

30 Mayıs 1876’da Sultan V. Murat, saraydaki dairesinden alınarak Bâb-ı Serasker’e götürüldü ve Serasker Kapısı’nda (Üniversite Merkez Binası) biât merâsimi yapıldı. V. Murat Sirkeci’den Dolmabahçe’ye saltanat kayığıyla dönerken, aynı saatlerde Sultan Abdülaziz başka bir kayıkla Topkapı Sarayı’na götürülmekteydi. Saraya getirilen V. Murat’a Mabeyn Dairesi’nin üst kat sofrasında ikinci bir biat merasimi düzenlendi. V. Murat’tan sonra tahta çıkan Sultan II. Abdülhamit şerefine bütün şehir fenerlerle aydınlatılırken, Dolmabahçe Sarayı’nda yalnızca bir odada ışık yanmaktaydı, padişah anayasa metni üzerinde çalışıyordu. Suikastten kuşkulanan Sultan Abdülhamit, Dolmabahçe Sarayı’nda oturmaktan vazgeçerek, Yıldız Sarayı’na taşındı. Sultan Abdülhamit, Dolmabahçe Sarayı’nda yalnızca 236 gün kaldı.

Sarayın girişindeki saat kulesi

Büyük masraflarla inşâ edilen saray, Sultan Abdülhamit’in 33 yıllık saltanatı boyunca yılda iki kez Büyük Muayede Salonu’nda düzenlenen bayram törenlerinde kullanıldı. Sultan V. Mehmet zamanında sarayın kadrosu azaltılmış, yurt dışında çok önemli olaylar cereyan ederken, saray içinde, sekiz yıllık süre boyunca az sayıda olay gerçekleşmiştir. Bu olaylar, 9 Mart 1910’da 90 kişiye verilen bir ziyafet, aynı yılın 23 Mart’ında Sırp Kralı Petro’nun bir hafta süren ziyaret törenleri, Veliaht Max’ın ziyareti ve Avusturya imparatoru Karl ile İmparatoriçe Zita’nın şerefine düzenlenen ziyafetlerdir. Yorgun ve yaşlı padişahın vefatı Dolmabahçe Sarayı’nda değil Yıldız Sarayı’nda olmuştur. VI. Mehmet unvanıyla tahta çıkan Sultan Vahdettin, Yıldız’da oturmayı tercih etmiş, ancak vatanı Dolmabahçe Sarayı’ndan terketmiştir.

Birinci TBMM reisi Gazi Mustafa Kemal tarafından imzalanmış telgrafı alan Abdülmecid Efendi, halife ilân edildi. Yeni halife TBMM’den gelen heyeti Dolmabahçe’nin Mabeyn Dairesi Salonu’nun üst katında kabul etti. Hilâfetin kaldırılmasıyla Abdülmecit Efendi mâiyetiyle birlikte Dolmabahçe Sarayı’nı terk etti. (1924)  Boşalan saraya Atatürk üç yıl hiç uğramadı. Onun döneminde saray iki yönden önem kazandı; yabancı konukların bu mekânda ağırlanmaları, kültür ve sanat bakımından saray kapılarının dışarıya açılması. İran Şahı Pehlevi, Irak Kralı Faysal, Ürdün Kralı Abdullah, Afgan Kralı Amanullah, özel ziyaret için gelen İngiliz Kralı Edward ve Yugoslav Kralı Aleksandr, Mustafa Kemal Atatürk tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda ağırlanmışlardır. 27 Eylül 1932’de Muayede Salonu’nda Birinci Türk Tarih Kongresi açılmış, 1934’te de Birinci ve İkinci Türk Dil Kurultayları burada toplanmıştır. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun bağlı olduğu Alliance Internationale de Tourisme’nin Avrupa toplantısı Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenerek, sarayın turizme ilk açılışı sağlanmıştır (1930).

Gazi Mustafa Kemal’in Dolmabahçe Sarayı’nın Harem Dairesi’nde yer alan çalışma odası

Cumhuriyet döneminde, Atatürk’ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullandığı sarayda yaşanan en önemli olay, 10 Kasım 1938’de Atatürk’ün vefatıdır. Atatürk, sarayın 71 numaralı odasında vefat etmiştir. Muayede Salonu’nda kurulan katafalga konan naaşı önünden son saygı geçişi yapılmıştır. Saray, Atatürk’ten sonra cumhurbaşkanlığı sırasında İsmet İnönü tarafından, İstanbul’a gelişlerinde kullanılmıştır. Tek partili dönemden sonra saray, yabancı misafirleri ağırlamak amacıyla hizmete açılmıştır. Italyan Cumhurbaşkanı Gronchi, Irak Kralı Faysal, Endonezya Başbakanı Sukarno, Fransa Başbakanı General de Gaulle şereflerine törenler düzenlenip, ziyafetler verilmiştir.

Mustafa Kemal’in hayatının son günlerinde hasta olarak yattığı ve 10 Kasım 1938 tarihinde vefat ettiği yatağı

1952’de Dolmabahçe Sarayı, Millet Meclisi İdare Amirliği’nce haftada bir gün olmak üzere halka açılmıştır. 10 Temmuz 1964 tarihinde Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın toplantısıyla resmî açılışı yapılmış, Millet Meclisi İdare Amirliği’nin 14 Ocak 1971 tarihli yazısıyla bir ihbar sebep gösterilerek kapatılmıştır. 25 Haziran 1979’da 554 sayılı Millet Meclisi Başkanı emriyle turizme açılan Dolmabahçe Sarayı, aynı yılın 12 Ekim’inde yine bir ihbar üzerine kapatılmıştır. İki ay kadar sonra Millet Meclisi Başkanı’nın telefon emriyle tekrar turizme hizmet vermeye başlamıştır. MGK İcra Daire Başkanlığı’nın 16 Haziran 1981 tarih ve 1.473 sayılı kararıyla saray ziyaretçilere tekrar kapatılmış ve bir ay sonra 1.750 sayılı MGK Genel Sekreterliği’nin emriyle açılmıştır.

Saat Kulesi, Mefruşat Dairesi, Kuşluk, Harem ve Veliahd Dairesi bahçelerinde ziyaretçilere yönelik kafeterya hizmetleri veren bölümler ve hediyelik eşya satış reyonları oluşturulmuş, bu reyonlarda millî sarayları tanıtıcı bilimsel nitelikte kitaplar, çeşitli kartpostallar ve Millî Saraylar Tablo Koleksiyonu’ndan seçilmiş ürünlerin tıpkı basımları satışa sunulmuştur. Diğer yandan, Muayede Salonu ve bahçeler ise ulusal ve uluslararası resepsiyonlara ayrılmış, yeni düzenlemelerle saray, müze içinde müze birimlerine, sanat ve kültür etkinliklerine kavuşturulmuştur. Saray 1984 yılından beri müze olarak hizmet vermektedir.

 

Mimârî biçimi

Avrupa saraylarının anıtsal boyutlarına özenilerek yapılan Dolmabahçe Sarayı, değişik biçimlerin, yöntemlerin öğeleriyle donandığından belirli bir biçime bağlanamaz. Büyük bir orta yapıyla iki kanattan oluşan planında, geçmişte mimari açıdan işlevsel değeri olan öğelerin farklı bir anlayışla ele alınarak süsleme amacıyla kullanıldığı gözlemlenir.

Dolmabahçe Sarayı’nın kendine has, belirli ekollere giren bir mimari biçemi olmamasına karşın Fransız Baroku, Alman Rokokosu, İngiliz Neo Klasizmi, İtalyan Rönesansı karışık bir şekilde uygulanmıştır. Saray, batı anlayışıyla çağdaşlaşma çabaları içinde bulunan toplumun sanatta da batının etkisi altında kalarak, Osmanlı saray gereksinimlerini de dikkate alıp, o asır bünyesinin sanat atmosferi içinde yapılmış bir eserdir. Nitekim, 19. yüzyıl köşk ve saraylarına dikkat edildiğinde onların, içinde yaşanılan yüzyılın sanat olaylarına değil, toplumun ve tekniğin gelişmesini de anlattığı fark edilebilir.

 

Mimari Özellikleri

Deniz tarafından görünüşü batılı olmasına karşılık, bahçe tarafı yüksek duvarlarla çevrili ve ayrı ayrı birimlerden oluşması itibarıyla doğulu görünümündeki Dolmabahçe Sarayı, 600 m uzunluğunda mermer bir rıhtım üzerinde inşa edilmiştir. Mabeyn Dairesi (bugün Resim Heykel Müzesi)’nden Veliahd Dairesi’ne kadar olan uzaklığı 284 m’dir. Bu mesafenin ortasında yüksekliğiyle dikkat çeken Merasim (Muayede) Dairesi bulunur.

Dolmabahçe Sarayı üç katlı, simetrik planlıdır. 285 odası ve 43 salonu vardır. Sarayın temelleri kestane ağacı kütüklerinden yapılmıştır. Deniz tarafındaki rıhtımın yanı sıra kara tarafında da birisi çok süslü iki abidevi kapısı vardır. Bakımlı ve güzel bir bahçenin çevrelediği bu sahil sarayının ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek olan tören ve balo salonu yer alır. Büyük, 56 sütunlu kabul salonu 750 ışıkla aydınlanan, İngiliz yapımı 4,5 tonluk muazzam kristal avizesi ile ziyaretçilerin ilgisini çeker.

Sarayın, Muayede Salonu’nda yer alan 4,5 tonluk kristal avize

Sarayın giriş tarafı Sultan’ın kabul ve görüşmeleri, tören salonunun diğer tarafındaki kanat ise harem bölümü olarak kullanılmıştı. İç dekorasyonu, mobilyaları, ipek halı ve perdeleri ve diğer tüm eşyası eksiksiz olarak, orijinaldeki gibi günümüze gelmiştir. Dolmabahçe Sarayı, hiçbir Osmanlıı sarayında bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir. Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkârlarının resimleri ve tonlarca ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve salonlarda her şey aynı renk tonlarına sahiptir. Bütün zeminler birbirinden farklı, çok süslü ahşap parke ile kaplıdır. Meşhur Hereke ipek ve yün halılar, Türk sanatının en güzel eserleri, birçok yerde serilidir. Avrupa ve Uzak Doğu’nun ender dekoratif el işi eserleri sarayın her yerini süsler. Sarayın pek çok odasında kristal avizeler, şamdanlar ve şömineler bulunur.

Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonu buradakidir. 36 metre yüksekliğindeki kubbesinden ağırlığı 4,5 ton olan devasa kristal avize asılı durur. Önemli siyasi toplantılarda, tebrik ve balolarda kullanılan bu salon, önceleri alttaki, fırına benzer bir düzen ile ısıtılırdı. Saraya kalorifer ve elektrik sistemi 1910 ila 1912 yılları arasında, Sultan Mehmet Reşad döneminde eklendi. Altı hamamdan, selamlık bölümünde olanı, oymalı alabaster mermerleri ile dekorludur. Büyük salonun üst galerileri orkestra ve diplomatlar için ayrılmıştır.

Sarayın, kristalden yapılmış billur korkuluklu merdivenleri

Uzun koridorlar geçilerek varılan harem bölümünde, sultan yatak odaları ve sultanın annesinin bölümü ile diğer kadın ve hizmetkârlar bölümleri bulunmaktadır. Sarayın kuzey eklenti bölümü şehzadelere tahsis edilmiştir. Girişi Beşiktaş semtinde olan yapı, günümüzde Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmet vermektedir. Saray Haremi’nin dış tarafında ise Saray Tiyatrosu, Istabl-ı Âmire, Hamlacılar, Attiye-i Senniye Anbarları, kuşhane mutfağı, eczahane, pastahane, tatlıhane, fırınlar, un fabrikası, “Bayıldım Köşkleri” bulunmaktaydı.

Saray’ın Muayede Salonu’nun kapısı

Dolmabahçe Sarayı yaklaşık olarak 250.000 m²’lik bir alanda yer almaktadır.  Saray, müştemilatının neredeyse tamamıyla birlikte deniz doldurularak, bu zemin üzerine 35-40 cm. çapında, 40-45 cm. aralıklarla meşe kazıklar çakılarak üzerine takviye edilmiş yatay hatıllarla bütünleştirilmiş 100-120 cm kalınlığında oldukça sağlam horasan harçlı döşek (radyejeneral) üzerine kâgir olarak inşâ edilmiştir. Kazık boyları 7 ile 27 m. arasında değişmektedir. Yatay peşteban hatıllar ise 20 x 25 – 20 x 30 cm dikdörtgen kesitindedir. Horasan döşekler esas kütlenin 1-2 m. dışına taşacak şeklinde oluşturulmuşlardır. Yıktırılan eski sarayların temel döşekleri tamir ettirilerek yeniden kullanılmıştır. Gayet sağlam olduklarından, hiçbiri tasman yapmamış, çatlama ve yarılma olmamıştır.

Reklamsız gezinti için

Sarayın temel ve dış duvarları, masif taştan, bölme duvarları harman tuğlasından, döşeme, tavan ve çatılar ahşap olarak yapılmıştır. Beden duvarlarında takviye amacıyla demir gergiler kullanılmıştır. Masif taşlar, Haznedar, Safraköy, Şile ve Sarıyer’den getirilmiştir. Stuka mermerle kaplanan tuğla beden duvarları, somaki mermer plak veya kıymetli ağaçlardan faydalanılarak lambrilerle örtülmüştür. Pencere doğramaları meşe kerestesinden yapılmış, kapılar maun, ceviz veya daha kıymetli kerestelerden imal edilmiştir. Çıralı çam keresteler Romanya’dan, meşe dikme ve hatıllar Demirköy ve Kilyos’tan, kapı, lambri ve parke keresteleri de Afrika ve Hindistan’dan getirtilmiştir.

Alttan kızdırmalı alaturka stilinde inşa edilen kagir kubbeli hamamlarda Marmara mermeri, Hünkâr hamamında ise Mısır alabaster cevheri kullanılmıştır. Pencerelerde özel imalatla ultraviyole ışınlarını geçirmeyen camlar kullanılmıştır. Özellikle padişahın kullanımında olan yerlerdeki duvar ve tavan süslemeleri diğer mekanlardakilere nazaran daha fazladır. Çatılarda toplanan kar ve yağmur suları dere ve oluklarla kanalizasyona bağlanmıştır. Kanalizasyon şebekesi kafi miktarda borularla kurulmuş, atık sular çeşitli işlemlerle temizlenerek, dört ayrı yerden denize akıtılması sağlanmıştır.

 

Kaynakça (Vikipedia)

  1. ^ a b c Mark Irving, (Ed.) (2007). 1001 Buildings You Must See Before You Die(İngilizce). Barrons Educational Series. s. 279. ISBN 978-0-7893-1564-9
  2. ^ Önder, Mehmet (1999). Türkiye Müzeleri. Ankara: Türkiye İş Bankası. s. 223. ISBN 975-458-044-8.
  3. ^ Haluk Y. Şehsuvaroğlu, “İstanbul Sarayları”, T.T.O.K. Yayınları, ş.a.y., Eylül/1955, s. 3-5.
  4. ^ Mustafa Cezar, “Sanatta Batıya Açılışta Saray Yapıları ve Kültürün Yeri”, tebliğ. Millî Saraylar Sempozyumu, s. 63.
  5. ^ Çelik Gülersoy, Dolmabahçe, İstanbul, 1984, s. 53.
  6. ^ Geniş bilgi için bk., Ateş, a.g.e., s. 364.
  7. ^ İ. Yücel ve S. Öner, Dolmabahçe Sarayı, Ankara, tarihsiz, s. 9.
  8. ^ Gülersoy, Dolmabahçe, s. 60.
  9. ^ Şehsuvaroğlu, a.g.e., s. 16, 19.
  10. ^ Gülersoy, Dolmabahçe, s. 75, 76, 83.
  11. ^ Gülersoy, Dolmabahçe, s. 99, 104, 105.
  12. ^ Gülersoy, s. 121.
  13. ^ Gülersoy, Dolmabahçe, s. 130-134.
  14. ^ a b “Dolmabahçe Sarayı”. kulturturizm.gov.tr. 19 Aralık 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi.
  15. ^ Nikolaus Himmler, Ruth Lochar, Hildegard Toma, (Ed.) (2008). “Türkiye”. Museums of the World1. Münih. ss. 690, 691, 692, 693, 694, 695. 
  16. ^ Gülersoy, Dolmabahçe, s. 157-158.
  17. ^ Diana Darke ((Ed.)). Turkey (İngilizce). Passport Books. s. 41. ISBN 0-8442-4818-5.
  18. ^ Nurha Atasoy, “Dolmabahçe Sarayı’nın Türk Karakteri”, tebliğ, Millî Saraylar Sempozyumu, s. 88.
  19. ^ Gülersoy, Dolmabahçe, s. 158.
  20. ^ Merey, Lemi Şevket, “Boğaziçi’ndeki Millî Saraylarımızın Strüktürel Koruma Problemleri ve Restorasyonları İçin Temel Öneriler”, Millî Saraylar Sempozyumu, İstanbul, 1985, s. 262, 263.
  21. ^ Merey, a.g.t., s. 263.
  22. ^ Şehsuvaroğlu, a.g.e., s. 19.
  23. ^ F. Fumelli, The Palace of Dolmabahçe, Instatuto Geografico De ApostiniNovara, 1956.
  24. ^ Yücel ve Öner, a.g.e., s. 16.
  25. ^ Walter Hotz, Byzans-Konstantinopl, München, 1978, s. 181.
  26. ^ Feryal İrez, “Millî Saraylarımızın Mobilya Yönünden Tanıtılması”, tebliğ, Millî Saraylar Sempozyumu, s. 160.
  27. ^ Yücel ve Öner, a.g.e., s. 19-21.
  28. ^ Jos. von Hammer, Constantinopolis und der Bosphorus, c. 1., Osnabrück, 1967, s. 190-191.
  29. ^ Yücel ve Öner, a.g.e., s. 27.
  30. ^ Yücel ve Öner, a.g.e., s. 30-32.
  31. ^ Şenay Arifzade, “Saray Hamamları”, tebliğ, Millî Saraylar Sempozyumu, s. 134.
  32. ^ Arifzade, a.g.t., s. 134, 135.
  33. ^ Yücel ve Öner, a.g.e., s. 22.

Tartışmaya Katıl

Reklamsız gezinti için

İlanları Karşılaştır

Karşılaştır