Didyma
Anadolu topraklarında kurulan en büyük ve en zengin ion tapınağı. Kutsal emanetleri, kutsal kuyusu ve kutsal defne korusuyla ünlü. Bilim ve sanatın merkezi milet’in kutsal alanı. Savaşlara, depremlere, yıkımlara inat didyma yaklaşık 3 bin yıldır ayakta.
Didim, eski adıyla Didyma. Aydın ilinin Yenihisar köyü yakınlarında, yeşilin maviye karıştığı, Menderes nehrinin denizle buluştuğu yerde kuruldu. Apollon Tapınağı ile tanındı. Didyma’nın hazinesi sayılan Apollon Tapınağı, o zamanki adıyla Didymaion M.Ö. 560’ta inşa edildi ve antik dünyanın en önemli kehanet merkezlerinden biri haline geldi. Efsaneye göre, tanrı Apollon bir gün Didim yöresinde çobanlık yapan Brankhos’a rastladı. Brankhos’tan çok hoşlandı ve ona kehanetin sırlarını öğretti. Çoban Brankhos, defne ormanı ve su kaynağının bulunduğu, bugünkü tapınağın yerinde, Apollon adına ilk tapınağı yaptı. Zaman içinde Brankhos soyundan gelenler Brankhidler olarak anıldılar.
Tapınak, uzun süre, orada yaşayan ve Brankhidler adı verilen aile tarafından yönetildi. Ta ki M.Ö. 494’te Persler Miletos’a saldırıncaya kadar. Pers saldırısı sırasında, Miletos şehri ile Apollon Tapınağı da yerle bir oldu. Tapınakta bulunan, Apollon’un bronz heykeli Pers başkenti Ekbatan’a götürüldü. Ünlü tarihçi Herodot olayı şöyle anlatır: “Brankhidler tanrılarına sadakatsizlikle suçludurlar; tanrıya sunulmuş hazineleri hiç duraksamadan Pers kralına teslim etmiş ve ihanetlerini izleyecek olaylardan kurtulmak için de onun peşinden Pers ülkesine kaçmışlardır. Yüz elli yıl sonra İskender buraya dek geldi. Ordusundaki Miletoslular’a ne yapması gerektiğini sorduktan sonra, yerleşmeyi yerle bir etti. Böylece babalarının işlediği suçun cezasını oğullar ödemişlerdir.”
Büyük İskender M.Ö. 334’te Miletos’u aldıktan sonra kehanet merkezinin yönetimi Miletos kentine verildi. Didyma Miletos’un kutsal alanı oldu. Kazanılan zaferin coşkusuyla olsa gerek, Miletos kâhini, Büyük İskender’i Zeus’un oğlu ilan etti. Ve hemen yıkılan tapınağın yerine, hatta onun temelleri üzerine, İon dünyasının en büyük tapınaklarından birinin yapımına başlandı. Daha sonra, Apollon Tapınağı’ndan çalınan bronz Apollon heykeli Suriye Kralı I. Seleukos tarafından bulundu ve Didyma’ya geri verildi. Miletoslular, M.Ö. 300 dolaylarında başladıkları tapınağı tamamlayabilmek için iki yüz yıl boyunca çalıştılar ama ölçüleri çok büyük tutulan tapınağı bir türlü bitiremediler.
Tapınağa götüren Kutsal Yol
Şiirin, ışığın, müziğin, hekimliğin tanrısı Apollon aynı zamanda kehanetin de tanrısıydı. İsterse, kâhinlik yeteneğini diğer insanlara verebilirdi. Kehanet antik çağın en gözde ‘yönetim aygıtı’ ve inancın temel taşlarından biriydi. Rasyonel düşüncenin ilk filizlerini verdiği, bilimin ilk merkezlerinden biri sayılan Miletos’ta bile.
150 yıllık bir öykü!
Tapınak hakkında ilk bilgileri Anadolu’yu gezen Fransız seyyah Charles Texier ve İngiliz arkeolog Newton topladılar. İlk kazılar ise 1858 yılında İngiliz, daha sonra da Fransız heyetleri tarafından yapıldı, ama bir sonuç alınamadı. Sistemli kazı çalışmalarına ancak 1904’te Berlin Müzesi adına, devrin ünlü arkeoloğu Prof. Theodor Wiegand başkanlığında başlandı ve 1913 yılına kadar devam etti. Kazılarda elde edilen bilgiler, 1941 yılında H. Knackfuss tarafından ‘Didyma’ adlı bir kitapta yayınlandı. 1962’den sonra kazıları Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Klaus Tuchelt sürdürdü.
2000 yılından itibaren Kutsal Yol’un çevresinde yapılan kazılarda imparatorluk dönemine ait bir hamam ve ona ait galeriler yanında devasa büyüklükte bir su sarnıcı bulundu.
Halen Almanya Halle Üniversitesi’nden Prof. Dr. Helga Bumke başkanlığında devam eden kazılar, yazıtlardan elde edilen bilgileri doğrulayan sonuçlar verdi. Özellikle Roma İmparatorluğu döneminde rağbet gören ve dört yılda bir yapılan Didyma şenliklerinde, çeşitli spor karşılaşmaları yanında, hitabet, müzik ve tiyatro konularında da yarışmalar düzenleniyordu. Şenliğin bir kısmı Miletos, bir kısmı da Didyma’da gerçekleşiyordu. Özellikle tragedya dalındaki yarışmaların Miletos’taki görkemli tiyatro yerine, neden bir tiyatrosu olmayan Didyma kutsal alanında yapıldığı merak konusuydu.
Bu sorunun cevabını 2010 yılı kazı çalışmalarında 23×20 metre büyüklüğünde bir duvar yapısına ulaştıklarını söyleyen Prof. Dr. Bumke veriyor. Dairesel şekilde devam eden ve teras duvarı olarak adlandırdıkları bu yapının bir tiyatro olabileceğini belirtiyor.
Kutsal alana çoğunlukla deniz yoluyla gelen ziyaretçiler, Panormos limanından karaya çıkar, Miletos’u Didyma’ya bağlayan, Kutsal Yol’dan yürüyerek tapınağa ulaşırlardı. Ziyaretçiler arasında, geleceğini öğrenmek isteyen sıradan insanların yanı sıra, bir savaşın karar arifesindeki krallar da olurdu.
Bayram alayları bu kutsal yoldan harekete geçer, tapınağın çevresinde meşale koşuları, çeşitli yarışlar yapılır, şenlikler düzenlenirdi.
18 kilometrelik Kutsal Yol’un Didyma’ya yakın son iki kilometresinde ziyaretçileri, geniş koltuklarda oturan kadın ve erkek Brankhidler’in heykelleri karşılardı. M.Ö. 6. yüzyılda yapılan bu heykellerden pek çoğu 1858 yılında İngiliz arkeolog Newton tarafından British Museum’a gönderilinceye kadar orijinal yerlerinde, ait oldukları topraklarda, ziyaretçilerini karşılamaya devam ettiler.
Kutsal kaynağın suyu
Tapınağın girişindeki merdivenlerin yukarısında yükselen devasa çift sıra sütunların sonunda tapınağın üç girişi vardı. Yanlarda iki küçük giriş ve her zaman açık olan orta giriş… Ortadaki büyük kapıyı kullanmak yasaklanmıştı. Yalnızca rahipler bu bölüme girebiliyordu. Burada Apollon’un kadın kâhinleri, kendilerinden geçmiş bir halde yalnızca rahiplerin tercüme edebildiği anlaşılmaz sözlerle sorulan soruların yanıtlarını verirlerdi.
Tapınağın diğer bölümlerini görmek için küçük yan girişler kullanılırdı. Küçük girişlerden zemin kata inilir, uzun koridorun sonunda tapınağın ana bölümüne ulaşılırdı. Etrafı duvarlarla çevrili ve çatısız bu bölümde büyük bir defne korusu, kutsal bir su kaynağı ve Apollon’un heykelinin bulunduğu küçük bir tapınak daha vardı. Biri yukarıya çıkmak, diğeri de aşağıya inmek üzere kullanılan merdivenler de bu bölümde yer alıyordu.
Efsaneye göre Persler tarafından yakıldığı ve yağmalandığı için kurumuş olan kutsal kaynağın suyu, tapınak yeniden inşa edildikten sonra akmaya başlamıştı.
Apollon’un kadın kâhinleri
Kâhin kadınlar bu kutsal alanda yaşar ve ellerinde tanrı tarafından verildiğine inanılan bir asa taşırlardı. Ayaklarını, giysilerinin ucunu tapınağın kutsal suyunda ıslatır ya da suyun buharını soluyarak kendilerini tanrının vereceği esinlere açık tutarlardı. Ayrıca kehanette bulunmadan önce yıkanmaları ve üç gün oruç tutmaları gerekirdi. Sonra sıra, defne yapraklarını çiğneyerek transa geçmek ve kehanetleri tanrılardan alıp insanlara vermeye gelirdi. Ancak bu da yine kutsal aracılarla gerçekleşirdi.
Çünkü kehanet merkezine danışanların kâhin kadının yanına girmeleri yasaktı. Vezne dökülen kehaneti Apollon’un sözcüsü yazılı olarak onlara aktarırdı. Sözcü, Miletos’un en yüksek resmi görevlisiydi ve seçimle iş başına gelirdi. Ona ikinci bir sözcü yardım ederdi. Bu kişi kehaneti şiirsel bir dile dökmekte yetenekli olanlar arasından seçilirdi. Sözcülük görevini kimi zaman imparatorlar da üstlenirdi. Belki de tapınağa ikinci sözcü tutma adeti, şiir yazma konusunda yeteneksiz olan imparatorlar zamanında başlatılmıştır.
İmparatorların, ‘böyle bir görevi neden üstlendiği’ sorusuna gelince: Yanıt, ‘ismini ölümsüzleştirmek’tir. Kanıtı da, tapınağın taş bloklarıdır. O blokların üzerinde, tapınakta görev alan 200 sözcünün isimleri yazılmış ve yüzyıllar sonrasına kutsal bir emanet gibi bırakılmıştır.
Ne yazık ki, o isimlerin ilettiği kehanetlerle ilgili yazıtlar düş kırıklığı yaratacak kadar az sayıda. Kazılarda pek az yazıt bulunabildi. Bulunanların çoğu da küçük parçalara bölünmüştü. Tarihçiler, bunu ilk Hıristiyanlar’ın pagan kültürünü yok etme çabasına bağlıyor. Bu nedenle yazıtların kırılıp yok edilmeye çalışıldığı sanılıyor. Bir başka hayal kırıklığı da, bulunanlar üzerindeki metinlerden; kehanetlerdeki öğüt ve önerilerin pek parlak olmamasından kaynaklanıyor!