DALYAN ve KAUNOS
Dalyan, labirenti andıran deltasından denize ulaşan suları, yüksek bir tepeden akdeniz’e bakan kaunos antik kenti, kayalarına oyulmuş kral mezarları, uçsuz bucaksız plajları ve koruma altındaki caretta carettaları’yla adeta bir yeryüzü cenneti.
Dalyan doğa ananın en ayrıcalıklı davrandığı yerlerden biri… Buraya gelen ziyaretçileri, binlerce yıl önce bu topraklarda yaşayan Kaunoslular’ın, kralları için kayalara oyduğu görkemli mezarlar karşılar. Krallar aradan binlerce yıl geçmemiş, medeniyetleri tarihin tozlu sayfalarına karışmamış gibi gözetler denizi. Sanki ziyaretçilerinin dost mu düşman mı olduğunu anlamaya çalışır gibi.
Kuruluş tarihi için farklı görüşler ileri sürülse de Kaunos’un izleri M.Ö.10’uncu yüzyıla kadar gidiyor. Bugün Dalyan kent merkezinin karşısındaki tepelerde kurulu antik yerleşim öylesine gizli kalmış ki, aşağıdan bakıldığında hiçbir ipucu vermiyor. ‘Kaunos Örenyeri’ne ulaşım motorlarla sağlanıyor. Dalyan’dan kalkan tekneler örenyerine çıkan merdivenlerin iskelesine yanaşıyor.
Tepenin içine gizlenmiş kent
Tepeye varıldığında, Antik Kent kalıntılarının yoğunluğu karşısında insan büyükbir şaşkınlığa kapılıyor. Tiyatrosu, akropolü, surları, tapınak kalıntıları ile kocaman bir kent gözlerinizin önünde uzanıyor. Kentin en ilgi çekici ayrıntılarından biri de, tiyatronun günümüze kadar ayakta ve oldukça sağlam kalmayı başaran izleyici koltukları. Evet, antik tiyatronun mimarisi de geleneksel tiyatro mimarisinden farklı. Her bir seyirci için taştan, tek kişilik, günümüzdeki tiyatro ve sinema koltuklarının neredeyse aynı koltuklar tasarlanmış. İnsan, bu taş koltuklara oturup gözlerini kapattığında, zaman tünelinden geçip, bir antik tiyatro oyunu izleyebileceği hissine kapılıyor.
Sonunu doğa hazırladı
Tarihçilere göre Kaunos halkı, Karya soyundan gelmelerine rağmen kendilerini Giritli sayardı. Liman kıyısındaki konumu sayesinde, zengin bir ticaret merkezi olan Kaunos da, Ege ve Akdeniz’deki pek çok antik kent gibi, limanı alüvyonlarla dolunca önemini kaybettti, tarihe karıştı. Heredot’un da yazılarında geniş yer ayırdığı kenti, dönemin coğrafyacısı Strabon şöyle tarif ediyor: “Tersanesinin yanısıra istenirse ağzı kapatılabilen büyük bir limanı var.” Bugünkü Sülüklü Göl, Kaunos’un limanıydı ve deniz kentin bugün görülebilen yapılarına kadar uzanıyordu. Mausolos, İskender, Prenses Ada, Antigonos gibi dönemin ünlü hükümdarlarınca yönetilen kent, daha sonra Rodos, Bergama ve Roma egemenliğine girdi.
Sülüklü Göl rotasını görmek için tıklayın:
https://kamprota.com/rota/suluklu-gol-kamp-alani-4/
6 bin yıldır denizi gözlüyorlar
Kent yerleşimi ve görkemli kaya mezarları, adeta insan bedeni ve zihninin sınırlarının ne kadar zorlanabileceğini gösterebilmek için tasarlanmış. Yamaçlara gömülü Kaunos mezarlarının yüksekliği 8 metreyi buluyor. Antik çağ mezar kültürüne uygun olarak, Kaunoslular da kralları, soyluları ve zenginleri için böylesi gösterişli mezarlar yapmış, ölülerini değerli eşyaları ile birlikte gömmüş. Bu kartal yuvalarını andıran mezarlar, tam 6 bin yaşında.
Tanrıları kovalayan halk
Yamaçlara gömülü Kaunos Kral Mezarları karşısında, ‘Yabancı Tanrıları Kovalayan’ Kaunos halkının, azmine hayranlık duymamak mümkün değil. Kaunoslular, yaşadıkları döneme bakıldığında çok ilginç bir halk. Gizemlerini çözmek güç ve ortaya çıkan her belge de haklarındaki sorulara bir yenisini ekliyor.
Homeros, yaşam tarzları ve inanışları o dönemdeki diğer toplumlardan farklı olan Kaunosluları şöyle anlatıyor: “Kendilerine yabancı olan tanrılar için bir din uyarlamışlar ama sonradan vazgeçmişler. Yalnız babalarının tanıdıkları tanrılara tapmayı kararlaştırmışlardır. Bunun üzerine ülkenin gençleri silahlanmışlar, bu tanrıları havaya kılıç sallayarak Kalynda sınırına kadar kovalamışlardır. Bunu ‘Yabancı tanrıları işte böyle kovaladık’ diye anlatırlar. Bu ulusun gelenekleri böyledir.”
Sultaniye’nin suları şifa dağıtıyor
Dalyan’da görülecek yerler örenyerleri ile sınırlı değil. Dalyan Çayı’nda motorlarla gidilen günübirlik turlar, birbirinden keyifli alternatifler sunuyor. Sultaniye Kaplıcası ve İztuzu Plajı kaçırılmaması gereken gezi yerlerinin başında geliyor. Köyceğiz bölgesinden gelen kaplıca sularının iyileştirici gücüne inanılıyor. Şifalı suların asıl merkezi Sultaniye Kaplıcası. Köyceğiz Gölü’ne doğru uzanan motorlar, Sultaniye Kaplıcası’nda mola veriyor. Burası gerçekten de hasta olanlara bir umut ışığı sunuyor. Radyoaktivite seviyesi açısından Türkiye’nin en değerli kaplıca merkezlerinden biri olan Sultaniye’nin kaynayan sularında, kalsiyum sülfat, kalsiyum sülfür, kalsiyum klorür ve radon bulunuyor. Kadın ve cilt hastalıklarına, romatizma ve siyatiğe iyi geldiği belirtilen suyun, cinsel gücü de arttırdığı ileri sürüldüğü için, yerli yabancı herkes bu şifalı sulara akın ediyor. Tepeden tırnağa çamura bulanmak, daha sonra şifalı sularla yıkanmak büyük bir eğlenceye dönüşüyor.
İztuzu’ndan vazgeçmek ne mümkün
Dalyan’ın suları kanallardan geçip de Akdenizle buluştuğunda Türkiye’nin en güzel sahillerinden İztuzu çıkıyor ortaya. Kanalın denizle kesiştiği bölgede ikiye bölünen kumsal her iki tarafa da ipek bir örtü gibi kilometrelerce uzanıyor. Buranın güzelliği sadece insanları değil hayvanları da cezbediyor. İztuzu binlerce yıldır dev deniz kaplumbağaları Caretta Carettalar’a da ev sahipliği yapıyor. Koruma altına alınmış Carettalar bu plaj dışında bir yere yumurtlamıyor.