British Müzesi : Dünya Tarihinin Ev Sahibi

British Müzesi

Firavun mumyalarını, efes artemis tapınağı’nın, akropolis’in Muhteşem heykellerini, endonezya, sudan ve nijerya gibi ülkelerin tarihi miraslarını içinde barındıran bir müze: 7 milyon parçalık eşsiz bir koleksiyona sahip. Yılda ‘tek başına’ 6 milyon ziyaretçi ağırlıyor. British museum, ev sahipliği yaptığı dünya tarihi kadar ‘kendi tarihi’ ile de anlatılmayı hakediyor.

 

Dünya Tarihinin Ev Sahibi

Londra, dünyanın görülmeye değer başkentler listesinde başlarda gelir. Londra deyince de akla, kentin içinden geçen Thames Nehri, ünlü saat kulesi Big Ben ve tabii ki British Museum gelir. Londra’yı ziyaret edenlerin uğramadan geçmedikleri bu müzenin, kentin, hatta İngiltere’nin sembollerinden biri haline gelmiş olması boşuna değil.

Londra’nın merkezindeki bu devasa müze¸ İngiltere’nin neredeyse dünyanın her ülkesiyle ilişkilerinin gerginleşmesine neden olacak kadar değerli sanat eserlerine sahip. Gerginliğin nedeni, bu müzedeki sanat eserlerinin pek çoğunun, topraklarından binlerce kilometre ötedeki British Museum’da sergileniyor olması. Bu müzede neler yok ki? En önemli firavunların mumyaları, heykelleri, paha biçilmez mücevherlerden

“tarihe kayıt tutmuş” yazıtlara kadar hazinesi ile Mısır tarihi orada canlanıyor sanki.

Nijerya’nın, Sudan’ın ve hatta Endonezya’nın kültürel mirası da orada…

Müzenin en görkemli, bir o kadar da içimizi acıtan bölümlerinden birinde de Efes’teki Artemis Tapınağı’na ve Bodrum’daki Maussollos Anıt Mezarı’na ait kalıntılar sergileniyor.

 

‘Serbest gezi’ jesti

Dünyanın dört bir köşesinden, kendi ülkesindeki uygarlıkların mirasını görmeye gelenlere jest mi, kim bilir! “Eserlerinizi sizden aldık, bari görmeniz için para almayalım” der gibi, British Museum’a giriş ücretsiz. Yani, müzeye giriş çok kolay. Ama ‘çıkmak’ hiç  kolay değil. Çünkü sergilenen eserleri bir günde görebilmek söz konusu değil. Koleksiyonlar, ‘Eskiçağ Yapıtları’, ‘Sikkeler ve Madalyalar’, ‘Baskılar ve Çizimler’ ile ‘Etnografya’ Bölümleri olmak üzere dört ana başlıkta sergileniyor.

Müzenin en ilgi çeken koleksiyonu olan Eskiçağ Yapıtları bölümü ise; Mısır, Batı Asya, Eski Yunan ve Antik Roma, Tarih öncesi İngiltere, Ortaçağ ve Doğu Yapıtları gibi alt başlıklara ayrılıyor. Üstelik, sergilenen eserler, müzenin envanterindeki hazinenin yanında adeta okyanustaki damla gibi. Çünkü, envanterde 7 milyon parça var. Oysa, bunların sadece 50 bin kadarı sergilenebiliyor.

 

Güneş batmadan önce!

Rakamlar da gösteriyor: Londra’nın ortasında yükselen Neo-Klasik bina, insanlık tarihinin gelişimi özetleyen dev bir anıt! Kendi tarihi ise, İngiltere’nin ‘üzerinde güneş batmayan imparatorluk’ döneminin simgesi. Afrika’nın, Asya’nın ‘arka bahçe’ sayıldığı sürecin özeti! British Museum, İngiliz asilzade Sir Hans Sloane’un (1660-1723) ender bulunan eserlerden oluşan 71 bin parçalık koleksiyonunu Birleşik Krallık’a bağışlaması sonucu 1753 yılında kuruldu. Müzenin ilk binası,

Blooms-Antonio M. Rosario Stone bury Montagu House isimli bir 17’nci yüzyıl konağıydı. İngiliz Kraliyet Ailesi’nin, Montagu Ailesi’nden 20 bin Pound’a satın aldığı bu konaktan önce, bugün Buckingham Sarayı olarak kullanılan yapının müzeye dönüştürülmesi fikri gündeme gelmiş, maliyet ve ulaşım sorunları nedeniyle bu fikirden vazgeçilmişti. Müze, Montagu House’ta yapılan tadilatın ardından 15 Ocak 1759’da kapılarını açtı.

Müzede, Sir Sloane’a ait olan ve 7 bini el yazmalarından oluşan 40 bin nadir bulunan kitap, antikalar, kurutulmuş bitkiler, çizimler, Yunan, Roma, Antik Yakın ve Uzak Doğu ile Amerika kıtasından getirilen eserler sergileniyordu. British Museum ‘un koleksiyonundaki en önemli yazılı eserler, Lindisfarne İncili ve 11. Yüzyıl Beowulf destanının tek elyazması özgün kopyasıydı.

 

Müzenin koleksiyonu, Büyükelçi Sir William Hamilton’a (1730-1803) ait antik Yunan vazoları, Apollo heykelleri ve Vezüv Yanardağı çizimleri ve Kaptan James Cook’un güney denizlerden getirdiği eserler ile zenginleşti. İngiltere’nin dünyanın dört bir yanına uzanan sömürgecilik faaliyetlerini, bilim adamları ve kaşiflerin yaptığı seyahatler takip ediyor, bu da müzenin hızla zenginleşmesine yol açıyordu.

‘Üzerinde güneş batmayan krallık’ın dili ve kültürü dünyanın dört bir yanına dağılırken, İngiliz bayrağının dalgalandığı topraklara ait kültürel ve sanatsal hazineler British Museum’a aktarılıyordu. Müze, satın almalar ve bağışlamalar yoluyla zenginleşirken, ünü de hızla yayılıyordu. İnsanlar, daha önce varlığından bile haberdar olmadıkları kültürlerin yarattığı muhteşem heykelleri, mücevheratı ve o ülkeleri anlatan çizimleri görebilmek için İngiltere’nin dört bir yanından müzeye akın ediyordu.

 

Arkeolojinin en büyük keşfi

 Müze birbirinden özel parçalara sahipti. Ancak içlerinde öyle bir buluntu vardı ki, paha biçilemezdi. Napolyon’un Mısır Seferi sırasında bir askerin bulduğu granit kitabe, arkeoloji biliminde bir mihenk taşı oldu. ,

Mısır’da üç tapınağa gönderilmek üzere üç ayrı dilde (demotic-Mısır’da halkın kullandığı dil, hiyeroglif ve Antik Yunanca) yazılan ve Rosetta Taşı adı verilen bu kitabe, yüzyıllardır çözülemeyen hiyeroglif dilinin çözülmesine yardımcı oldu. M.Ö. 196 yılında yazıldığı tahmin edilen 114 santimetre uzunluğunda, 72 santimetre genişliğinde ve 28 santimetre kalınlığındaki bu granit kitabe sayesinde Egyptology – Mısır bilimi doğdu. Taş İngiliz koleksiyoncular tarafından British Museum’a satıldı.

 

Antik Mısır’a ait objeler hem halktan büyük ilgi görüyor hem de bilim çevrelerinde heyecan yaratıyordu. 1818’de Mısır Anıtsal Heykel Koleksiyonu’nun temeli atıldı…

II. Ramses’in devasa boyutlardaki büstü ile başlayan ilgi, heyecan fırtınasına dönüştü. Ramses’in 7 ton ağırlığındaki iki renk granitten kesilmiş, başında firavunlara özgü kobralı taçla tasvir edildiği bu muhteşem eser, 1816 yılında bulunmuştu. Eser İngiltere’ye getirildiğinde sadece bilim çevreleri ve halkta büyük bir merak uyandırmakla kalmadı, ondan alınan ilhamla şiirler bile yazıldı. Ramses, Batı edebiyatında da kendine yer buldu.

Mısır Koleksiyonu’ndan ‘Rosetta Taşı’ (üstte), II. Ramses büstü (hemen altta)

Fotoğraf: Louis Mazzatenta National Geographic, De Agostini Picture Library

 

Sıra Osmanlı topraklarında

 Antik Mısır sanatına gösterilen ilgi, İngilizler’in doğudaki topraklarda yürüttükleri kazı faaliyetlerine hız vermelerine yol açtı. Yunanistan topraklarından başlayan kültür ve tarih talanı daha sonra diğer Osmanlı topraklarına uzandı. Lord Thomas Bruce Elgin 1799-1803 tarihleri arasında Atina Akropolis’teki Parthenon’dan ‘Elgin Mermerleri’ olarak da anılan büyük heykel koleksiyonunu İngiltere’ye getirdi.

 

1816 yılında Birleşik Krallık tarafından satın alınan Elgin Mermerleri, British Museum’da kendileri için özel olarak inşa edilen Duveen Gallery’de teşhir edilmeye başlandı. Müzenin sahip olduğu eserler hızla artınca bina yetersiz gelmeye başladı. Baş kütüphaneci Sir Anthony Panizzi’nin de mimari çizimlerine yardımcı olduğu yeni binanın inşaatı 10 yıl sürdü ve 1857 yılında tamamlandı.

Takvimler 1840’ı gösterirken Charles Fellows başkanlığındaki ekip Antalya Kınık yakınlarındaki Xanthos Antik Kenti’nde kazılara başladı. Nereid ve Payava Anıtlarının da aralarında bulunduğu onlarca paha biçilmez eseri ülkesine taşıdı. 1857 yılında Sir Charles Newton başkanlığındaki bir başka ekip, M.Ö. 4’üncü yüzyılda bugünkü Bodrum yakınlarında inşa edilen ve dünyanın 7 harikasından biri kabul edilen Mausoleion kalıntılarının bir bölümünü ülkesine götürdü.

 

Ancak Osmanlı topraklarındaki tarih talanı bununla da sınırlı kalmadı. Musul yakınlarındaki Ninova’dan Efes’teki Artemis Tapınağı’na sayısız eser İngiltere’ye taşındı. Müzenin sahip olduğu eser sayısı hızla artarken 1900-1925 yılları arasında binaya iki kanat daha eklendi. Bina, Yeni Gine, Madagaskar, Guatemala, Endonezya, Mısır ve Sudan gibi ülkelerde yaptığı kazılarda her geçen gün daha da görkemli bir hal aldı. Günümüzde 75 bin metre kare sergileme alanda hizmet veren müze, yılda 6 milyondan fazla turisti ağırlıyor. Sadece Mısır ve Sudan Koleksiyonları 110 bin parçayı aşan müze, dünyanın en önemli kültür ve sanat harikalarını bünyesinde bulunduruyor.

 

İçindeki eserleri temin ediş biçimi tartışılsa da British Museum ‘bir kültür sanat ve tarih mabedi’ olarak tanımlanmaya ve ilgi görmeye devam ediyor.

Reklamsız gezinti için

Üstteki parça ‘Mısır Ölüler Kitabı’, altta ‘Elgin Mermerleri’.

BRITISH MUSEUM NOTLARI

 

  • British Museum’un dünyaca ünlü kütüphanesi, Marks ve Lenin’in de araştırmalarına ev sahipliği yaptı
  • 18’inci yüzyıldan bu yana müzedeki tadilat çalışamları ve yeni bölümlerin eklenmesi hiç bitmedi. Bu durum, İngilizler’in müzeyi, dünyanın en büyük şantiyesi olarak anmasına neden oldu.
  • Müzenin sahip olduğu eser sayısı 7 milyonu aşsa da alan yetersizliği nedeniyle bunların sadece 50 bin kadarı sergileniyor.
  • Giriş ücreti alınmayan müzenin kafeteryası ve sosyal alanları özel sektör tarafından işletiliyor.
  • Müzenin elinde bulundurduğu koleksiyonlarla ilgil olarak İngiltere çok sayıda ülkeyle diplomatik gerginlik yaşadı. Yunanistan Elgin Mermerlerini, Mısır Rosetta Taşı’nı, Çin Mogao Mağarası’ndan çalınarak İngiltere’ye götürülen 24 binden fazla el yazması, resim ve mücevheratı, Nijerya Benin Bronzlarını, Tacikistan Oxus Hazinesi’nden Achaemenid İmparatorluğu’na ait altın ve gümüşlerini geri istiyor. Ancak İngiltere’den kültürel mirasını kurtarabilen sadece Tazmanya oldu. Aborjinler’den kalan bazı fosilleşmiş beden parçaları İlgiltere’den ait oldukları topraklara geri döndü.

 

Tartışmaya Katıl

Reklamsız gezinti için

İlanları Karşılaştır

Karşılaştır