Bizans Sikkeleri üzerinde bir Krallar vardı bir de Palamutlar

Troçki’nin, sürgün yıllarında Büyükada’da gördüğü bir balık nedeniyle Stalin ve Sovyet kadrolarını heyecana boğduğunu duymuş muydunuz?

Ya Marmara’nın balıklarından birine neden ‘Peygamber Balığı’ dendiğini biliyor musunuz?

Balık deyip geçmemeli! Balık, arkeolojik mirasın en çok rastlanan figürlerindendir. O kadar ki Bizans sikkeleri ‘ne resmedilmiştir.

Arkeoloji dünyanın hafıza kayıtlarını tutar. Bize, binlerce yıllık bir kaydın şifrelerini verir. O şifreler de; dünyanın çeşitli köşelerinde yaşamış ve birbirinden habersiz nice uygarlığın aynı simgelerle haberleştiğini, anlaştığını gösterir.

Örneğin göz çizimi… Ya da farklı duruşlarıyla farklı şeyler anlatan bir el… Ve en eski simge / işaretlerden biri: Balık.

Balık Simgesi

Çin’den Mısır’a, Mezopotamya’dan kuzeyin soğuk kıyılarına balık, ‘bereket’ anlamına gelmiştir çünkü. Tabiatın en kolay, en cömertçe sunduğu varlıklarından biridir. İnsanoğlunun ulaşamadığı karanlık sularda yaşadığı için de bir parça gizemlidir.

Eski Mısır’da belki bu nedenle reenkarnasyonun simgesi sayılır. Ancak balık, asıl Hıristiyanlığın simgesi olmuş ve yüzlerce yıl da öyle kullanılmıştır. Hıristiyanlar, bu konudaki pek çok rivayet arasında bir tanesine öncelik verir. O da, İsa’nın mucizevi bir şekilde 5 bin kişiyi balık ekmekle doyurduğuna ilişkin inanıştır.

Nitekim, ilk Hristiyanlar birbirlerini tanımak için bir tür şifre/parola niyetine toprağa balık figürü çizmiştir.

Yüzü acıklı bakan bir insanı andıran dülger balığına, Marmara ahalisinin ‘Peygamber Balığı’ demesi de muhtemelen bu inanışın mirasıdır.

Troçki’nin gördüğü balık ise bu özel tarihçenin en eğlenceli sayfasıdır. Dönem 1920’lerin sonu, 1930’ların başı. Sovyet Devrimi’nin öncülerinden Troçki, Stalin’le ters düşmüş, kaçmış ve Büyükada’ya sığınmıştır. Sürgün yılları, çevresindeki birkaç isimle ve mektuplar aracılığıyla ideolojik tartışmaya odaklanmıştır. Ama elbette günün her saati değil! Troçki boş zamanlarında balık tutar. Özellikle Amerika’daki dostlarından rica ettiği uzun ve özel misina geldiğinde keyfi tamamlanır.

O misina ile tuttuğu bir kaya balığı ise Sovyet yönetimini bile karıştıracaktır. Çünkü balığın altında ‘çekiç’, kuyruğunun üzerinde ise ‘orak’ figürü vardır. Balık konusundaki akademik çalışmalarıyla bilinen Troçki, balığa ‘Orak Çekiç’ balığı adını verir. Troçki kaçmaya devam ettiği için çalışmasını tamamlayamaz. Ancak bir süre sonra Stalin, Sovyet bilim adamlarına çalışmayı bitirme talimatı verir. Balığın adını da, Lenin’e ithafen bizzat kendisi koyar: ‘Sebastes Lenini’

Marmara, Adalar ve özellikle İstanbul Boğazı, balık konusunda böyle ilginç anekdotlarla binlerce yılı kucaklayan bir mirasa sahiptir. O mirasın en gözde balığı ise, bir zamanlar Boğaz sularında sürüler halinde görülen palamuttur.

Palamut, hem düzgün şekliyle balıkların ‘yakışıklısı’ sayıldığı hem de bolluğu yüzünden İstanbul’un en eski uygarlıklarından günümüze ‘baş tacı’ edilmiştir. Byzantion, kentin simgesi olarak palamutu seçmiş. MS 2’nci yüzyılda sikkelerinin palamut resmini nakşetmiş. Sonrasında da kimi Bizans sikkeleri ‘nin üzerinde, krallarla birlikte onun resmi yer almış.

 

Palamut, yüzyıllar boyunca İstanbul sofrasında yerini almış

Kimi zaman, günümüze kadar uzandığı gibi, kömür ızgarasında kızartılıp ekmek arası yapılmış. Kimi zaman pişirilip özel soslarla servis edilmiş.

Bugünkü lezzet anlayışına hiç uymayabilir; ancak Bizanslılar palamutun bağırsakları ve kanını toprak bir kaba koyar; güneşte bir süre bekletir, sonra üzerine biraz şarap ve zeytinyağı ekleyip balığın üzerine dökermiş. Bu özel sos daha çok zengin sofralarında kullanılırmış ve herhalde o dönemde palamut tarifi istense, ilk sırayı bu özel sos alırmış. Dedik ya, günümüze hiç uymayacak bir tarif bu. Ama lezzetin binlerce yıllık yolculuğunda, bugüne küçük de olsa bir iz bırakmış. ‘Palamut yahnisi’ buna ilginç bir örnek:

Palamut yahnisi Yedi bütün soğanı yarım halkalar halinde doğrayın. 5 diş sarımsak ve 1 demet maydonozu kıyın. 3 havucu da dilim dilim doğrayıp hazırlayın. Soğanı zeytinyağında kavururken, 1 kg. civarında gelen palamutu ayıklayıp kısık ateşte haşlayın. Yumuşadıkları zaman derisini yüzüp beyaz etlerini alın. Soğan kavrulunca 2 kaşık domates salçasını ekleyin. Üzerine de kalan harcı koyun ve soteleyin. Damak tadınıza uygun baharatlar ve bir miktar suyla, sebzeler yumuşayıncaya kadar kaynatın. Sonunda balığın beyaz etini de ekleyip bir taşım daha kaynatın.

Reklamsız gezinti için

Yerken de bu toprakların, bu dünyanın bizden önceki sakinlerini düşünün. Bir dinin simgesi sayılan, paraların üzerinde resmedilen balık acaba hangi sofralara nasıl gelirdi?

Ve arkeoloji denilen ‘eskinin bilimi’ bugüne ne söylüyor? Bir zamanlar Boğaz’dan sürülerle geçen palamutu koruyabildik mi? Balığın kralı palamut, tahtına dönebilecek mi?

Tartışmaya Katıl

Reklamsız gezinti için

İlanları Karşılaştır

Karşılaştır