Afrodisias
Roma imparatoru augustus’un ‘asya’daki tüm kentler içinde, burayı seçtim’ dediği afrodisias, tıpkı adını aldığı tanrıça afrodit gibi büyüleyici güzellikte. Kent, hayatını buraya vakfeden arkeolog profesör kenan erim’in büyük gayretiyle bugün tüm ihtişamıyla yeniden ayakta.
Adını ünlü Tanrıça Afrodit’ten alan Afrodisias antik kenti, MÖ 13. yüzyıldan itibaren önemli bir ibadet ve kültür merkezi oldu. Alimlerin ve öğrencilerin uğrak yeri olan kent, Helenistik Dönem’e, özellikle mimari ve heykel alanında damgasını vurmuştu.
Afrodisiaslı sanatçılar yaptıkları heykellerin üzerine imzalarını atarlardı. Bu, o dönem için sık rastlanır bir durum değildi. Ama, kent muhteşem iklimi ve mermeri ile ünlüydü. Bu mermer kolay işlenebilir, yoğun, krem renginde, parlak küçük kristallerden oluşmuş kaliteli bir taştı. Yontulmaya uygun bu malzeme, Afrodisias’ı heykel alanında söz sahibi bir kent haline getirdi. Kurulan heykeltraşlık okulu sayesinde 600 yıldan uzun bir süre, var olan en önemli heykeltraşlık merkezi olarak tanındı. Sanatçıların geliştirdiği stile ‘manierist’ adı verildi ve bu akım Afrodisias ile birlikte anıldı. Ancak üst üste gelen şiddetli depremler kentin cazibesini yitirmesine sebep oldu.
Afrodisias’ın tarihi MÖ 13. yüzyıla kadar uzanıyor
Bugün, Aydın ili Karacasu ilçesine bağlı Geyre köyü yakınında yer alan kent, Salbakos (Baba) Dağı’nın batı eteğinde, denizden yaklaşık 600 m. yükseklikteki bir plato üstünde kurulmuş, prehistorik bir yerleşim.
Tarihi MÖ 13. yüzyıla kadar uzanıyor dedik ama esas kalıntılar MÖ 6. yüzyıla ait. Afrodisias o zamanlar küçük bir köymüş. Bu görünüm MÖ 2. yüzyılda ızgara planlı kentin kuruluşu ile epey değişmiş. MÖ 1. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus, Afrodisias şehrini kişisel koruması altına almış. Kenti ‘evi’ haline getirmiş, zenginleştirmiş. Bugün ayakta kalan anıtlar ondan sonraki iki yüzyıl içinde yapılan anıtlardır.
MS 3. yüzyılın sonlarında kent, Roma İmparatorluğu’nun Karia Eyaleti’nin başkenti olmuş. MS 4. yüzyılın ortalarında da etrafı surlarla çevrilmiş. MS 6. yüzyıldan itibaren ise, sık sık tekrarlanan şiddetli depremler sonucu önemini kaybetmeye başlamış. Afrodit tapınağı kiliseye dönüştürülmüş. Küçük bir kasabaya dönen kent 12. yüzyılda tamamen terk edilmiş.
Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda kentte mimarlık ve heykeltıraşlığın yanı sıra tıp ve astronomi alanlarında da çalışmalar yapıldığı belirlenmiş. Kentte görülebilecek başlıca yapı kalıntıları, MS 2. yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılan hamam, büyük havuzlu agora, MÖ 1. yüzyılda Tanrıça Afrodit için yapılan tapınak, stadyum, tiyatro, tiyatro hamamı, odeon, piskopos sarayı ve felsefe okuludur.
Bölge Bronz Çağı içinde de önemli bir yerleşim alanı olmuş. Afrodisias ören yeri içinde bulunan ve arkeolojik araştırmalar yapılan Akropol ve Pekmez Tepe höyükleri, Bronz Çağı’nın bütün tabakalarını kapsayan önemli buluntular verir. İç Anadolu Bronz Çağı uygarlıkları ürünleriyle bir arada çıkan bu buluntular, bölgede gelişmiş ticaret ve kültür alışverişi olduğunu belgeliyor.
Afrodisias ’la evliyim
17. yüzyılın sonlarından itibaren Batılı gezgin ve araştırmacıların dikkatini çeken kentte önce İngiliz Dilettanti Derneği ekibi, ardından 1802-71 yılları arasında Fransız arkeolog ve gezgin Charles Texier’le başlayan araştırmalar, 20. yüzyılın başlarında Fransız amatör arkeolog Paul Gaudin’in 1904-05 arasında sürdürmüş olduğu kısa süreli kazılarla devam etti.
Ancak kazılarla ilgili en büyük gelişme Prof. Kenan Erim’in 1961’de başlattığı çalışmalardan sonra yaşandı. New York Üniversitesi adına başlattığı sistematik kazı ve incelemeler, kurtarma, koruma ve onarım alanında titizlikle sürdürüldü. 1966-84 arasında National Geographic Society’nin yardımlarıyla, özellikle Tiyatro ve prehistorik yerleşmelerin bulunduğu höyükte araştırmalara devam edildi.
Çalışmalar günümüzde de sürüyor
Günümüzde de sürdürülen bu çalışmalar, Erim’in 1990 yılında ölümü üzerine New York Üniversitesi himayesinde; Oxford Üniversitesi Lincoln Kürsüsü’nde Klasik Arkeoloji ve Sanat Profesörü olan Prof. R.R.R. Smith ile New York Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde Prof. Christopher Ratte’nin ortak yönetimi altında sürdürülmeye başlandı.
Erim’in, Afrodisias ekolü olarak tanımlanan heykeltraş sanatçıların eserlerine duyduğu ilgi, bu kazılarda inisiyatif almasında büyük rol oynamıştı. ‘Neden evlenmediği’ sorulduğunda, “Ben Afrodisias’la evliyim” diye yanıtlayan Erim’in kabri de Afrodisias antik kenti içinde yer alıyor. Erim’in çalışmalarıysa kaldığı yerden devam ediyor. Afrodisias, Türkiye’nin ‘en şanslı’ ören yerlerinden.
Çünkü Geyre Vakfı, buranın korunması için yoğun bir çalışma yürütüyor. Onursal başkanlığını Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, Başkanlık görevini de Koç Holding Başkan Vekili Ömer M. Koç’un yaptığı Geyre Vakfı, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın da katkılarıyla Afrodisias’ın sergi, konser, konferans gibi etkinliklerle kazı ve restorasyon çalışmalarının finansmanını sağlayıp, kentin tanıtımını gerçekleştiriyor.
Müze, mimar Cengiz Bektaş’ın eseri
Afrodisias Müzesi, Geyre Vakfı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ortak çalışmasıyla 1979 yılında açıldı. Cengiz Bektaş tarafından tasarlanan müze binası, dikdörtgen formda bir merkez avlu etrafında genişliyor. Müzede, altı sergi salonunun yanısıra paha biçilemeyen Sebasteion panolarının aslına uygun biçimde sergilenebileceği uzun bir galeri yer alıyor.
Müzede Afrodisias kazılarında elde edilen eserler sergileniyor. Eserlerin çoğunu, MÖ 5. yy. ile MÖ 1. yy. arasında, kentteki heykeltıraşlık okulunda yapılan heykeller oluşturuyor. Müzede ayrıca, Pekmez Tepe ve Akropol Tepe buluntuları olan prehistorik eserler, sikkeler ve heykeller sergilenmekte.
Girişte, ünlü filozof ve devlet adamlarına ait büstlerin bulunduğu bir koridor uzanıyor. Koridorun sonunda imparator heykelleri, portre heykeller, büstler ve dört mevsimi simgeleyen ünik bir lahtin bulunduğu salona ulaşılıyor. Ara koridorda ise kentin kurucusu Zoilos’un ana mezarına ait Augustus Dönemi kabartmalar var.
Melpomene salonunda
Devlet adamları “Melpomene” ve “Apollon” heykelleri bulunuyor. Boksör heykelleri, oturur durumda betimlenmiş sanatçılara ait heykellerin bulunduğu salonun adı ise “Odeon”. Köşede ise yarım kalmış heykeller sergileniyor. Ortada kentin ana tanrıçası Afrodit’in kült heykelinin bulunduğu salonun adı da Afrodit Salonu. Doğal olarak en sık ziyaret edilen salon.
Afrodisias’ın büyüsünü anlamak için 8 bin kişilik tiyatro binasının tepe galerilerine tırmanmalı ve ardında uzanan manzarayı seyretmelisiniz. Hala ayakta duran kolonlar arasında gezmeli, Odeon’ da bir süre dinlenmelisiniz. Akdeniz’in en iyi korunmuş antik stadyumunu, Afrodit Tapınağı’nı, Tetrapilon’u güneş batarken görmelisiniz.
Burası her çağda birilerinin tutkuyla sevdiği bir kent oldu. Kölelikten gelen Zoilos, varını yoğunu kenti güzelleştirmek için harcadı. İmparator Augustus, kente olan düşkünlüğünü halktan vergi almayarak gösterdi. Arkeolog Kenan Erim hayatını buraya adadı. Bugün Geyre Vakfı’nın özenerek koruduğu güzel Afrodisias’ı görürseniz, siz de onu tutkuyla sevecek, özlemle anacaksınız.
Afrodisias ’a gidin! Gezin, görün!
Afrodit Tapınağı:
Burası kentin odak noktası. Yapımına, MÖ I. yüzyıl sonlarında başlanmış. MS 2. yüzyılda, tapınağın etrafındaki alana, sütunlar ilave edilmiş. Afrodisias heykeltıraşlarının, kendilerini antik çağda önemli bir üne kavuşturan ustalık
ve üretkenliklerinin ürünlerini, bu tapınakta görmek mümkün.
Stadyum:
270 metre uzunluğunda, 30 bin kişiyi alabilecek kapasitede oturma yerleri olan yapı, dünyanın en iyi korunmuş ve en büyük stadyumlarından biri. MS I. yüzyılda koşu, uzun atlama, disk ve cirit atma, güreş gibi geleneksel spor yarışmalarında kullanılmak üzere inşa edilmiş. MS 400 yıllarında, yapının doğu tarafı içindeki bölümü Roma usulü, kan dökülen vahşi sporların yapıldığı arenaya dönüştürüldü. Gladyatörler ile vahşi hayvanların mücadeleleri izlendi.
Tiyatro:
Bina, hem gösteriler ve hem de halkın toplanma yeri olarak kullanılmış. İki bölümden oluşuyor. Kapasitesi yaklaşık 7 bin kişi. Üç katlı, mermerden yapılmış, gösterişli bir de sahne bölümü var.
Hadrian Hamamı:
Kentte bulunan en büyük kamusal yapıdır. MS 2. yüzyılda yapılan bina Roma İmparatoru Hadriana’ya adanmıştır. Roma mimarisine uygun olarak, her biri farklı işlevleri olan, birbirine paralel, tonozlu odalardan oluşur.
Sebastion:
Roma İmparatorluğu’nun Yunanca konuşulan bölgelerinde, tanrı olarak Roma imparatorlarına tapınılırdı. Sebastion işte bu amaçla inşa edilmiş dini bir yapı. İçinde insan boyutunda kabartma heykeller bulunmuştur.
“O taşlar bana bakıyor ve ‘beni buradan kurtar!’ diye çığlık atıyor…”
Bu kentin, ünlü fotoğrafçı Ara Güler’in 1958 yılında Kemer Barajı’nın fotoğraflarını çekmek üzere Karacasu’ya gittiği sırada yolda kaybolması sonucu gerçekleşen, ilginç bir ‘keşif’ hikayesi var. Geyre Vakfı’nın kurulmasına önayak olan Sevgi Gönül’ün anısına 2008’de açılan “Sebasteion Sevgi Gönül Salonu”nun açılış sergisi de olan Ara Güler’in ‘keşif fotoğrafları’ Afrodisias hakkında çok şey anlatır.
Hikayeyi Ara Güler’den dinleyelim:
Devir 1958. Adnan Menderes’in son zamanlarıydı. Aydın’da valiye gittim. “Adnan Menderes’in açılış yapacağı baraj var. Beni oraya gönder, açılışta resim çekeceğim” dedim. Şoför dedi “Ben bir kestirme yol biliyorum, oradan gidelim.” Kestirme yoldan giderken yolu kaybettik. Yolu kaybedince de nereye gitsek karşıma hep o büyük kayalar çıkıyordu. Güneş battı ve zifiri karanlık oldu.
Gidiyoruz, gidiyoruz yine aynı kayalıklara geliyoruz. Kaybolduk!
Baktım bir ışık var. Bir kahve… Kahveye girdik, adamlar oyun oynuyor. Lüks lambasıyla aydınlanıyordu. Biraz sonra gözüm ışığa alıştı, bir de baktım ki kahvede masa yok. Sütun başlıklarını masa yapmışlar ve üstünde domino oynuyorlar. Tarih ve bugün iç içe yaşamaktadır. Böyle acayip bir yer hayatımda görmedim. Harabe dediğin harabedir. Ama bu öyle değil, bu bambaşka. Bu, tarih içinde yaşayan bir şehir… Baktım ki taşların içinden suratlar bana bakıyor. Hemen aklıma röportajın adı geldi; Aphrodisias çığlığı… O taşlar bana bakıyor ve “beni buradan kurtar!” diye çığlık atıyor.”
Ara Güler’in keşfinden sonra bölgede hemen kazı çalışmaları başlatıldı. 1961’de Kenan Erim önderliğinde başlatılan kazılar bugün, aralarında New York Üniversitesi’nin de bulunduğu birkaç üniversite tarafından birlikte yürütülüyor.